1 Nisan 2015 Çarşamba

ANKARA ŞİİRLERİ (1), ABDULLAH ÇAĞRI ELGÜN

ANKARA ŞİİRLERİ (1), 
ABDULLAH ÇAĞRI ELGÜN

ANKARA

Tüm sevdalı yüreğime bu ezikliği,
Kararmış ufuklarınla, sen koydun Ankara.
Solgun yanaklarımda, hayattan bezginliği,
Bu başıboşluğunla, sen verdin Ankara.

Her bakışta, en büyük anıtı seyrettim penceremden.
Düşündüm, Koca Türk'ü sığdırmışsın taşlarına.
Her çekişte, derin bir hüzün penceremden.
Ankara, sen neler getirmedin, çoğunun başlarına!..

En güzeli kızların, bağrında gül gibi açmış.
Aşıkların tüm tutkuları, sende kördüğüm.
Gördüğüm, hep kurşun yarası, sana ölüm kucak açmış.
Ankara, bitsin böyle günlerim, hep takvimi saydığım.


                                                         
DÖNÜŞÜNÜ BEKLİYORUM

Ellerime, kenetlenen ellerin,
Kopardı yüreğimi…
Ben, şimdi ellerinde çırpınan,
Yüreğimi bekliyorum.
Ya sen gel, ya getir yüreğimi!..

Okul yolundayım, saat on yedi.
Havadan, duman duman hüzün, avuç avuç kir.
İnmekte, sırılsıklam saçlarımdan aşağı,
Yokuş yokuş, hep yokuş; istasyon, terminal.
Seyrekleşirken Tandoğan Meydanı’nda insanlar,
Elinde valizin, dönüşünü bekliyorum…
Kaç siren vurdu, saat hâlâ altı…
Yuvasına koşuşmakta insanlar.
Koşar adımlarla bana, gelişini bekliyorum.

Olmuyor, sensiz akşamları Ankara’nın.
Tandoğan Meydanı’nda insanlar sessiz.
Yine gel, yine; Tandoğan Meydanı’na!..
Bardak bardak yudumlasın hasretini gözlerim.
Yine gel, yine, Tandoğan Meydanı’na!..
Ellerini, ellerime verişini bekliyorum…


ANKARA'DAN

Bir gönül burukluğu, yürek yarası,
Görmedim, almadan geçen Ankara’dan.
Sevda çeşmesinden,bir bardak suyu,
Görmedim, içmeden geçen Ankara’dan…

Ankara, en kalpsizi gurbet diyarlarının,
Acımasızı, dert verip, cana kıyanlarının,
Hoyratça yükselen,  tepe ve dağlarının,
Dumanlarını, görmedim, içmeden geçen Ankara’dan…

Ankara, bir problem, çözülmeyen bir düğüm,
Konuşulup, tartışılan meclislerde her öğün.
Bir hasta ki yatmakta, yakın doğum,
Sancılarını, görmedim, çekmeden geçen Ankara’dan…

Ankara, dertlere derman şehri Anadolu’nun,
Kültür hazinesi, ilim yuvası ârif yolunun,
Bir yuva sıcaklığı, okşayan anne kolunun,
Şifasını,  görmedim, tatmadan geçen Ankara’dan…


ANKARA SOKAKLARINDA

Semalarında yükselen kapkara bulutun,
Gönlüme elem verdi, geldiğim günden beri.
İçimde öğrenmek, bilmek hevesi, umutun.
Başıma dertler verdi, geldiğim günden beri.

Gezerken zaman zaman sokaklarında başı boş,
Duymak isterdim oysaki sıcak nefesini,
Sense; gecelerini öyle bed, soğuk, nahoş
Gösterdin, aldırmadan bu güzelim sesini;

Sokakların loş, Kızılay öylesine ıssız.
Akşamları, koşuşan insanlarına bakıp bir an,
Seni sıcaklarıyla boğup, tedirgin, susuz;
Bırakanlara lânet dileklerimdi her an.

Senin göğsün kan, yüreğin yara olmamalı…
Hastalık, çaresizlik; şanına göre değil!..
Anadolu’m, gözünde sis, kara olmamalı.
Sevgiler bu gönüle dar, bana göre değil!..

Ankara, daha yetmedi mi verdiğin çile?..
Kaç seveni boynu bükük, mahsun bırakacaksın?
Senin gecelerin, düşmedi mi dilden dile?
Daha, hangi köşende beni ağlatacaksın?..


BENSİN ANKARA

Seni seyrediyorum Ankara!
Kirli düşüncelerimden arınmış duygularım.
Sen güzelsin, hoşsun Ankara!..
Sen içimdesin ve ben senin!..
Sen, bensin bensin Ankara!..

Güzelsin, hoşsun; fakat bir tuhafsın Ankara.
Bazan dumanlardan sıyrılarak,
Aydınlık gün oluyorsun…
Sonra, birden bire kararıp,
Gecelerden daha kara, geceye giriyorsun.
Aydınlık, karanlık ve rüzgar,
Tutarsız, soğuk ve anlaşılmazsın…
Sen içimdesin ve ben senin,
Doğrusu, bensin bensin  Ankara!..

Ne kadar iç içeyiz, bir anlasan.
Bir afetin kurbanı olmuşuz ikimiz de…
Ben, senin aşkına yanmışım,
Söz dinletemediğim.
Sense, siyaset narına !..
İkimizde sürünmekteyiz…
Sen içimdesin ve ben senin,
Doğrusu, bensin bensin Ankara!..
Bir ulu çınar Anıtkabir, Tandoğan, Anıttepe,
Dikimevi, Cebeci, Kızılay, Çankaya.
Bahçeli, Tandoğan, Maltepe, Çankaya.
Ulus, Opera, Sıhhıye, Çankaya.
Çankaya  Çankaya  Çankaya!..

Sende düğümlenir boğazıma bir şey…
Susar, büyür büyür, memleket olur dudaklarım.
Tırmanır, Çankaya’ya yukarı bin sitem.
Boşanır, Çankaya’dan aşağı…
Anlamayız  bir türlü kendimizi,
Sen benimsin, benim memleketimsin,
Sen içimdesin ve ben senin,
Doğrusu bensin bensin Ankara!...
Yukaridaki beş şiir 1978-1980’li yıllar arasında yazılmış  Ankara şiirleridir.



ANKARA ELLİNCİ YIL PARKI
        
Ellinci Yıl Parkı’na çıktım, bir Pazar günü,
Seyrederken etrafı, unuttum burda dünü.

Gözlerim uzaklarda, dinlenerek tarıyor,
Binlerce yıl öteden, tanıdık yüz arıyor.

Nihayet, selâm verdim Engürü, denen Dev’e,
Hacı Bayram, Agustun, Mabet olmuş bu eve .

Ankara Anıt, Yalvaç, Uluborlu’nun eli,
Yanında postun seren, Hacı Bayram-ı Veli.

Hacı Bayram Camisin, avlusu dolu dolu,
Buraya gelenlerin havada, eli kolu.

Cennet bahçelerinden, bir çiçek dermek için,
Allah’a yalvarıyor, Tek, Nur’a ermek için.

Hıçkırıklar, göz yaşı, boğazlar tıkanıyor, 
Gelenler, bu Mabedin, nuruyla yıkanıyor.

Veli’ye el eyledim, Karyağdı’ya yürüdüm,
Üç İhlâs, bir Fatiha, üstlerini bürüdüm

Mehmet Âkif Parkı’nda birazcık soluklandım,
Hacı Musa Camisinde oturdum, Abdest aldım.

Ezanlar: “Allah Bir’dir!” diyerek yarışıyor,
Minareler uzanmış, göklere karışıyor.

Sarı Kadı, el ele, Âkif’in Mahallesi,
Altındağ beldesinin sanki altın nefesi.

Sokaklar pırıl pırıl, bura halkı pek yelmiş,
Taceddin Dergahı’na, duyan kadın, kız gelmiş.

Buraya  inenlerin, ruhları dinleniyor.
Gül bahçesi her taraf, gönüller şenlenleniyor.

Kimler gelip geçmişler, çok ünlüden izler var.
Tacettin, Âkif, Muhsin, Yörük Dede, uzlar var.

Ellinci Yıl Parkı’ndan gezindim Ankara’yı,
Al-yeşil ve siyahlar bürünmüş, can karayı…

İçimi delip geçen gözlerleriyle, bakıyor.
Ellerim bırakırken, yüreğime akıyor.

Kucaklaştık, sarıldık, kor gibi döşü, bağrı,
Teninin kokusundan, yandı, yıkıldı Çağrı !..

Saçları, salkım söğüt, rügarlar savuruyor, 
Dokundu alev alev; kor, ateş kavuruyor.

Rüzgâr kıskançlığından, havayı körüklüyor.
Çağrı’yı, betonlara, çarparak sürüklüyor…

Ankara, büyülüyor, beni, benden alıyor;
Ayaklarım yürürken, gönlüm orda kalıyor.

Yürüdü, uzaklaştı, dedi: “Adım ANKARA!..”
Bir sıkıntın olursa, gel beni burda ara… (19 Eylül 2010 Ankara/Erzurum Mahallesi)


ANKARA İLİ

Karagöz, Hacivat Meddah’ın sesi,
Altındağ ilçesi, başkent gözdesi
Başarı ödülün, tek numunesi
Altındağ’da, Hamamönü inlesin.
Ankara, sesini Evren dinlesin…

Nazar değip, kısılmasın şen sesi,
Ankara, Altındağ var mı ötesi?
İnsan düşüncesi hayal ötesi,
Altındağ’da, Hamamönü inlesin.
Ankara, sesini Evren dinlesin…

Altındağ’da durur kültürün tahtı,
Ankara’ya güldü, Altındağ bahtı,
Sarı Kadı, Karaca, Tacettin ahtı
Altındağ’da, Hamamönü inlesin.
Ankara, sesini Evren dinlesin…

Esnafın kesesi, standın dili,
Altındağ’ı dinler, Ankara ili
Bir düğün havası, bir bayram seli,
Altındağ’da, Hamamönü inlesin.
Ankara, sesini Evren dinlesin…

Kamilpaşa, Kabakçı’nın konağı,
Dutlu, Fırın, Sarı Kadı Sokağı
Bayram Veli, Ağustus’un sunağı
Altındağ’da, Hamamönü inlesin.
Ankara, sesini Evren dinlesin…

Selçuklu, Osmanlı mimarî eser,
Anafarta, Ulus’ta yolunu keser,
Ziraat Fakültesi, anmasam küser.
Altındağ’da Hamamönü inlesin.
Ankara, sesini Evren dinlesin…

Hacı Bayram, ben kendime yurt tuttum,
Dergah, Emin ACAR, derdi unuttum.
Üzum suyu içtim, ekmeği yuttum.
Altındağ’da, Hamamönü inlesin.
Ankara, sesini Evren dinlesin… (19 Nisan 2013, Ankara/Çankaya)


ANKARA’YI SEYRETTİM 

Gülümsüyorken güneş, Ellinci Yıl Parkı’na,
Dünya cennetliğinin, burda vardım farkına.

Gökyüzünden seyrettim bu güzel Ankara’yı,
Bana cilveyle bakan saçları kapkarayı.

Ankara güzelinin, dizlerine uzandım,
Kendimi, bir kuş tüyü, yatakta varım sandım.

Kapattım gözlerimi; açtım, güzel Ankara.
Ankara; güzel şehir, üstü ak, beyaz kara.

Bu, Peri’ye bakmaktan, iki gözüm yoruldu,
Güneş indi aşağı, gökyüzü hep kor oldu…

Kor ateşler içinde, Güneş’e el sallladık,
Evren Kardeşliğine, bol bol selâm yolladık.

İniş, Bülbül Deresi, Çankaya görünüyor,
Karum, Hilton, Kuğulu simlere bürünüyor.

Tunalı Hilmi’deyim, tabana kuvvet verdim,
Cınnah’tan Kızılay’a, adımlarımı serdim.

Sıhhıye’den Dil Tarih, Opera’ya yürüdüm,
Gidip ceylan postumu, Gençlik Park’a bürüdüm.

Hergele Meydanı’yla, Saman Pazarı vakti,
Ayaklarım buradan, Karyağdı Zat’a aktı.

Okudum nice dua, gözler yaşla, tıkandı…
Etraftaki kumrular, gözyaşımda yıkandı…

Karyağdı Türbesi’nden, çıkar Ulus yokuşu,
Duyulur uzaklardan, Sebze Pazar kokusu.

Ulus, Heykel Meydanı; ve Eski Meclis burda,
İtfaiye Meydanı, dolmuş durağı şurda.

Dinlendirmek istersen, ruhunu ebediyen,
Uğra Hacı Bayram’a, Apollan’a hediyen.

Hacı Bayram yanında, bir çok dost otağ kurmuş,
Her saat her dakika: “Hu! Allah!” deyip durmuş.

Emin ACAR Dergahı, dostlar gelir yanyana,
Üzüm suyu içilir, ekmekse kana kana.

Tevbe, Rahman, Bakara, Fatihalar, Aminler. 
Günahlar dökülürken, göğe çıkar Aminler…

Saman Pazarı derler, Altındağ’ın yokuşu,
Bend Deresi’ne iner, burdan yolun akışı.

Bir gam, kasavet yakar, yakar da içimizi,
İçimiz burkularak, sıkarız dişimizi…

O ulvî, o yüceler neye hizmet ederler?..
Boşaltıp gam, kederi, hoş sevgiyle giderler.

Tepeden kuş bakışı, bir “Oh!”çektim derinden,
Sit alanı hamamı, inceledim yerinden…

Vakit hayli geç oldu, parka karanlık doldu,
Bu Cennet Ankara’da güzellikler çok, boldu;

Ellinci yıl Parkında, güneş, bana el etti,
Ankara, işve ile: “Artık yeter, gel!” etti.

Tuttum bu güzel eli, yüz yüze göz gözeyiz,
Sarıldık, çok hasretle, kimse yok, biz bizeyiz.

Yanağına, yüzlerce kondurdum öpücüğü,
Omuzuma yaslandı, sıcacık köprücüğü

Gözlerim bulutlanıp, yağmurlar çiseledi,
Rüzgar çıktı yamaçtan, bizleri kişeledi.

Yürüyordum mecburen, aklım orda, dalarak
Her adımda Ankara’m, arkamızda kalarak…

Ankara gerilerde, bakıp bakıp ağladı,
“Gitme, Çağrı!” diyerek, karaları bağladı… (20 Eylül 2010 Ankara/Erzurum Mahallesi)


ADIM, ANKARA

Ankara, bugün yine takınmış, takıştırmış.
Anıttepe, Güneş’i kendine yakıştırmış.

Yansımakta Atatürk, Ulu Ruh, Nurlu Güneş
Evrenlerden armağan, bize Işık ve Güneş

Çankaya Köşkümüz’ün, yanarken ışıkları,
Atakule’ye çıkmış sevdalı âşıkları .

Başkent öğretmenevi, Başbuğ’a el sallıyor.
Anıtkabir, buradan, her mekanı kolluyor.

Gazi Üniversitesinin, görkemi, kubbesinde,
Şeker Öğrenci Yurdun, yadı var, her sesinde…

Her yerinde gezindim, genç Çağrı beni yaktı,
Ayaklarım altından, geçmişin izi aktı…

Ülkü, nurlu güneşti, aydınlanarak coştuk
Heyecanlı  yığınlar, Tanrı Dağlara koştuk

Maziden sıyrılarak, uzaklaştı  gözlerim
Muazzam Kocatepe, hayran kaldı bu serim,

Kocatepe Camisi, büyülüyor baktıkça,
Gönüllerde ışığın, birer birer yaktıkça.

Kocaman Hacettepe, Taceddin misafiri,
Cenneti dolaşırken, göz kovar, her Kafir’i.

Yörükdede Türbesi, yamaca otağ kurmuş,
Her saat her dakika, “Hu, Allah!” deyip durmuş.

Hasretlik bu Dergaha, canlarına tak etmiş,
Bu iman, bu inançla, bu yerleri hak etmiş.

Taceddin Dergahı’nın, yanıyor ışıkları,
Muhsin YAZICIOĞLU, nöbettedir Şıkları.

Geç Kalan Mescidiyle, Âkif’in Evi yakın,
Hacı Musa, Taceddin, Karacabey’e akın.

Ankara tablosuna, bakıp bakıp dalmışım,
Manzaraya bakmaktan, çakılarak kalmışım.

Bu Ankara güzeli, yaktı yandırdı beni.
Edalı, işvesiyle, yine kandırdırdı beni…

Saçları dalga dalga, bulut mavi gözleri,
Baktıkça büyülüyor, mest ediyor sözleri.

Uzandım dizlerine, dalmışım gözlerine,
Bu güzel sevgilinin, büyülü sözlerine.

Söz sözü açtı gitti, hoş sohbeten aymadık,
Kapıldım Ankara’ya, hiç vuslata doymadık.

Ellerimden tutarak, çekti de, beni dara,
Dağladı yüreğimi, köz köz etti, kapkara .

Ben, o oldum, o da ben, dedi: “Adım Ankara!
Senin de bu talihin, bana benzer, kapkara !...” ( 21 Eylül 2010 Ankara/Erzurum Mahallesi)


HACI BAYRAM’DAN ANKARA

Ulus, Hacı Bayram’da Emin ACAR Dergahı,
Uğrayanlar unutur, gam, keder ve de ahı.

Her yöreden gelenler, burda sukût bulumuşlar,
Emin ACAR sohbetin, müdaimi olmuşlar.

Burda kullar huzurda, madde ırak, ruh turda,
Evliya, Embiyalar, mekan kurmuş bu yurda.

Ağustun Mabedi var, en yüksek sunağında,
Tarih, kültür, dinler var, Bayramî Konağında.

Bu sunağın zirvesi; rükû, secde, kıyamda,
Ervah, Mirac, Berzah var, sonsuz boyut, kıyamda.

Burada birleşenler, Bütün’ün Bütünü’nde,
Rab, Rahman, Rahim, olan Ulugüç’ün yönünde.

Hacı Bayram kabulde, tıklım tıklım içeri,
Yüzünden nur akıyor, çıkanların dışarı.

Gönül seccadesiyle, biz de namazı kıldık,
Sevgi, hoşgörü, sabır; çorbadan nasip aldık.

Bir gönül huzru ile yola düştük oradan,
İlâhiler, dualar, tekbir sesi korodan.

Sebze pazarın geçtik, Kapalı Çarşı yokuş,
Etnoğrafya Müzesi, Kale çarşıları, kış,

Altındağdan tamaşa, kuşbakışı Ankara,
Bazı semtler hüzünlü, ben gibi bahtı kara.

Üç yolun ayrımında, bir el beni durdurdu,
Selçuklu, Ululardan Tezveren Sultan vurdu.

Desdursuz geçit yokmuş, onu orda anladım,
Böyle pervasızlığı, haya edip sonladım.

Bildiğim tüm dualar, göz yaşımla coşandı,
Sırtımızdan aşağı, soğuk terler boşandı.

Yol üstünde bir Mescit, adı da: “Geç Kalan” dı.
Hacı Musa, Tacettin, Âkif Park, nam salandı.

Celâlettin Karaca, bu yere kuvvet vermiş,
Varna Savaşı derler, bütün gücünü sermiş.

Oğlu Ahmet Çelebi, birlikte misafirler,
Bu kıssadan hiseye, tanık olmuş Kafirler.

Kabakçı, Beynam’zâde, Kamilpaşa Konağı,
Ankara kültürünün, Altındağ’dır sunağı.

Yalvaç Uluborlu’yla, şu Ankara Anıtı,
Aktaran Kitabesi, bize verir yanıtı.

Hacı Bayram Camisi, Ağustun Kitabesi,
Anıtkabir’den gelir, Gençliğin Hitabesi.

Meydan saat kulesi, gong vurdu, muştuladı,
Hamamönü, Karaca davulla karşıladı.

Her ırktan insan gelmiş, her halkın özü burda,
Kâbe’ye yüz sürmeye, sanki tavaf ve turda…

Mehmet Âkif Parkında yatanların nurundan,
Hamamönü hız almış, şenliklerin turundan.

Bir molalık hoş beşle, eski dostlar, doluştuk.
Secdeden yüce özde, Miraç’larda buluştuk.

İkindi Ezan vakti, her bir yanda,Tekbir var.
Çoğu eller havada, seste: “Allah!”, “Tek”, “Bir” var…

Burada yatan ecdat, nice izler bırakmış,
Türkiye önlerinde, dünya buraya akmış.

Burada mutluluk var, ruhlar huzra varıyor,
Herkeste neşe, sevinç, bütün varı sarıyor.

Ankara, göksümü delip geçen bakışlarla bakıyor,
Beni benden koparıp, zirvelere akıyor.

Tutup elimden beni, muştulayıp ağladı
Bir öpücük kondurdu, yanağımı dağladı  

Dedi: “Bitti; gam, keder, sürgünlük, sonlanıyor,
Çağrı’ya müjdeyi ver, sılaya yollanıyor !..” (22 Eylül 2010 Ankara/Erzurum Mahallesi)


ANKARA KALESİ’NDE

Ankara Kulesi’nde Saat Kule Terası,
Ankara çiçek açmış, baktım güller serası.
Kocatepe Kıyamda, asümana el açmış,
Yalvarır sevgiliye, vuslatsız aşk yarası.

Saat Kule gösterir, uzağı yakın eder.
Ankara yedi tepe, görenin aklı gider.
Karşıda Etnoğrafya, Hitit Han davet eder.
Yerli, yabancı turist, buraya akın eder.

Tepenin yükseğine, oturmuş iç kalesi,
Ankara’yı kucaklar, eski şehrin selesi.,
Kalenin Çarşısında, antikalar yarışır,
Antikaya can vermiş, eller var öpülesi…

Kapalı Çarşı esnaf, kesem alası gelir,
Sepet sepet hediye, dosttan selesi gelir.
Böyle şamata, şenlik, merak eder her duyan,
Altındağ’ı görmeye, koşup gelesi gelir.

Saaat Kule Teras’tan, kuş bakışıyla baktım.
Mahyalar ışığında, Hamamönü’ne aktım.
Gönülden düşünenler, ihya etmiş burayı,
Ramazan eğlencesi, gel gör abayı yaktım.

Altındağ İlçesi’nin, solgun yüz, bet, benizi,
Bacadan çıkan duman, yakar ciğer, genizi.
Buraya el atanlar Cennet’le müjdelenmiş.
Her yer, öyle berbattı, sandım Japon Denizi…

Ankara Kalesi’den, Saat Kule görünür.
Çağrı’yı dinlendiren, bir huzura bürünür.
Evliya, Enbiyalar, Ahiler otağından,
Yörük Dede, Karyağdı, Bayramî’ye yürünür… (9 Şubat 2013, Ankara /Çankaya)


ANKARA OKUR!

Mavi Göl’den güzellikler taşıyor,
Gölbaşı’nda halkın gölde koşuyor,
Eymir Göl’de, balıkların yaşıyor.
Ağacın, fidanın yeri, Ankara,
Cennet diyarlardan biri, Ankara

Eğlenceler, Hamamönü uğrağı,
Altındağ’ın Âkif Park’tır durağı.
Çocukların elmaşeker sorağı,
Kültür, söyleşiler yeri, Ankara,
Çini, hat sanatın pirî, Ankara.

Körüklü çizmeler, ağaç oyması,
Cam ustalar, ebru, resim koyması,
Pamuk şeker, kağıt helva doyması
Karagöz, Meddah’ın yeri, Ankara.
Meşhur sanatçılar kârı, Ankara

Mezarlarda çiçekleri tazede,
Sarı Kadıoğlu Mirzazâde’de
Sade nişanları kalmış azâde,
İhlas, Fatiha’lar yeri, Ankara.
Tacettin Dergah’ın Pirî, Ankara

Kalabalıkları yarıp, aşarım,
Taceddin Dergah’ta, mutlu yaşarım,
Şenliklerde, geçmişime koşarım,
Tarihin, kültürün seri, Ankara,
Eğlence, coşkunun yeri, Ankara.

Çağrı der: “Altındağ  İlçesi yakın.”
Ankaralı etmiş ilçeye akın,
Hamamönü’nde gez, etrafa bakın.
Altındağ, İlçenler eri, Ankara!
Altındağ’ın, huzur yeri, Ankara. (9 Şubat 2013, Ankara/Çankaya)


ANKARA ALTINDAĞ   

Hamamönü, şenlikleri inlesin,
Ankaralı, Altındağ’ı dinlesin…
Karacabey, kulakların çınlasın.
Şen şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ İlçesi, bir düğün günü.

Mehmet Âkif Meydan, başlasın fasıl,
Ağırdan ağırdan, yürüsün usül.
Gezenler görüyor, başarı nasıl?..
Şen şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ İlçesi, bir düğün günü.

Hamamönü, yoktur benzerin eşin.
Kabakçı Konağı, şiir söyleşin,
Her dem yeni doğar, var mı böylesin?
Şen şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ İlçesi, bir düğün günü.

Mahyaların ışığında, dolaştım,
Kalabalıkları yarıp, yol açtım
Standları gezdim, parkı dolaştım.
Şen şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ İlçesi, bir düğün günü.

Pamuk şeker, kağıt helva, çok yedim.
Şerbetçi, macuncu, başka yok dedim.
Âkif Park’ta, iç huzuru çok dedim
Şen şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ İlçesi, bir düğün günü.

Çini imalatı, ebruda öncü,
Gezip de görüyor, yaşlısı genci,
Huzur mutluluğa, muştu, bu sancı,
Şen şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ İlçesi, bir düğün günü.

Hamamönü adı, bizlere gurur,
Ankara bu yerle, ayakta durur.
Altındağ güzel kız gurula yürür.
Şen şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ İlçesi, bir düğün günü.

İnsanlar ölse de eserler bâki…
Şekerci, macuncu, şerbetçi, sâki
Çağrı: “Sözün  söyle, bıraksın yankı!..”
Şen şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ İlçesi, bir düğün günü. (19 Şubat 2013, Ankara/Çankaya)


ANKARA’YA GELENLER 

Kaç yıl oldu Ankara, bağrında dolaşalı?
Bu çileler içinde üstümden, yol aşalı.

Dedim hâlâ olmadı, herhal günüm dolmadı,
Gel-gitler girdabında, bildim çilem dolmadı.

“Al beni benden!” dedim; dedi: “ Henüz olmadı!”
Vaktin erip kemale, burda çilen dolmadı.

Çör çöp edip havada, rüzgâr üfürdü beni.
Ankara’da yıkıldım, yerler süpürdü beni.

Sessiz sesiz inledim, aktı kan gözlerimden,
Bağrımdan alev çıktı, şimşekse sözlerimden.

Dertli benim Ankara,çaresi ise sensin,
Kasabın satırında, lime lime edensin.
Çare, Ankara sanıp, her dertli seni anar,
Ankara, dert yüklenmiş, yaralar kanlı kanar.

Ankara’ya gelenler, problemi çözün, der;
Sen milletin vekili, bense asil, özüm, der,

Saygı ister, sevgiyle, açık söz ve tatlı dil.
Dertler üst üste, binmiş, katmerli ve katlı bil.

Mecliste dert çözülür, millette bunu görür,
Bu azim bu gayretin, ardından millet yürür.

Çözüm, her zaman vardır, zamansa kısa,dardır.
Güzel düşün, güzel bak, güzel gör, elbet kârdır. (9 Haziran 2012, Ankara/Erzurum Mahallesi)


SESLEN ANKARA!

Hey Ankara, başın neden dumanlı?!.
Seğmenlar, Botanik  şöhretli, namlı,
Çankaya, İncek’in  villalı, damlı.
Derdi çok, gamı çok, yürür Ankara.
Başını yağmur kar, bürür Ankara.

Mavi gözlü sarı kızın var senin,
Al-yeşil giyinmiş yazın var senin,
Meclis kürsüsünde sözün var senin,
Dünyaya hoş sözle, seslen Ankara,
Her fikirle yetiş, beslen Ankara

Varoşların çamur, gölet, bürümüş,
Akan suyun Papazbağ’a yürümüş,
Yedi tepen, gecekondu bürümüş,
Meclisinde misafirler ağırlar,
Gam kederi, rüzgâr ile uğurlar. 

Seymen’e çıkanlar, seni bilirler,
Cümle halkın, Botanik’e  gelirler,
Bütün iller, Çankaya’ya yürürler.
Sen gibi güzel il, var mı Ankara?
Sana da bu yerler, dar mı Ankara?
Problem çözmeğe Meclis kurulur,
Beypazarı, Kızılcahamam sorulur.
Seni seyre, Atakule kurulur,
Sakla  güzelliğin, bürün Ankara
Gizli gizli, bana görün, Ankara.

Atakule’n zirve, gözlem kulesi,
Yeditepen gören, gelir gülesi.
Kızlarının saçlarının lülesi.
Görenleri şaşkın şaşkın baktırır.
Selvi boylarına türkü yaktırır.
Nice uygarlıklar sende kurulmuş,
Boyuna bosuna, çok bey vurulmuş,
Seni görmek için, kule kurulmuş.
Sar, sarmala, saklan, bürün Ankara,
Açıkça, gizlice görün Ankara

Çağrı der: “Güzellik, sade sende var!..
Sürmeli kaşların, yüzde ben de var.
Boyun, posun, edân bilmem kimde var?”
Al-yeşil süslenip, beslen Ankara,
Seymenler, Botanik, yaslan Ankara… (9 Haziran 2013, Ankara/Çankaya)



Bir Ankara sürgünü, sürgünler sürgünüyüm,
Ankara sokakların gezerim vurgunuyum.
Halin nedir, soran yok; derde derman veren yok,
Yedi yıl Ankara’da, Ankara sürgünüyüm,.

Derdi derde katladım, çok çileler atladım,
Gün oldu devran döndü, zaman zaman patladım.
Görmediğim kalmadı, arzularım olmadı,
Ankara sokakları, caddeleri katladım.

Meclisi adımladım, vekilleri kolladım,
Belki bir yol bulunur, dosta selam yolladım.
Her birinden olumsuz, nağme geldi hediye,
Ankara kazanına, kepçe attım salladım.

Dertle ağardı başım, zehroldu ekmek aşım.
Gurbet sancılarında, ağrıdı çokça başım.
Gündüz gece yoruldum, sabır dedim, duruldum.
Ankara çıkmazında, atmışa geldi yaşım.

Bir Ankara sürgünü sürgünler sürgünüyüm,
Ankara sokakların, gezerim, vurgunuyum.
Halin nedir, soran yok; derde derman veren yok,
Yedi yıl Ankara’da, Ankara sürgünüyüm. (9 Haziran 2013, Ankara/Çankaya)


ANKARA DÜĞÜN DERNEK   

Beni benden götürdün Ankara yanıyorum,
Hayaline aldanıp, sevgine kanıyorum,
Nerde bir tık ses duysam, sen geldin sanıyorum.
Beni bensiz bırakma, beni bana geri ver,
Ankara, yanar bağrım, rüzgârdan saçların ser.

Ankara geçmez günüm, kendime geçmez sözüm,
Aklıma sen gelende, kan ağlar iki gözüm,
Sen bu yerden gideli, yandı yıkıldı özüm,
Hayalinle yaşıyor, izinde yürüyorum,
Rüyalarım gündüzde, Ankara görüyorum.

Yine gel Kızılay’a, seni bana, geri ver,
Güven Park’ta karşıla; ellerin, elime ver,
Dinlendir Kumrular’da, saçların bağrıma ser,
Mest et beni koynunda; çıldırayım, coşayım,
Sevinç, neşe içinde; yarışayım, koşayım.

Uzanayım dizine, bu seferlik izin ver
Yasla başın bağrıma, ellerime yüzün ver,
Bu sevgi, mutluluğun, mühletini güzün ver,
Meclis, Lozan, Altınpark, aşkımızla şanlansın.
İncek, Eymür, Mavigöl; biz gelende canlansın

Uyusam kucağında; ellerim, ellerinde,
Ankara şehri yansır, saçının tellerinde.
Sarmaş dolaş olalım, kucak ve kollarında
Sen sardıkça yak beni, Cennet’lere tık beni,
Alt üst olup elleşip, sen tuş et, yık beni.

Ankara düğün dernek, her an dilimde adın,
Kucaklayıp sarışın; dudaklarımda tadın
Seni hiç unutamam; Ankara, çılgın kadın
Sensiz bırakma seni, bana beni geri ver,
İstersen yüz derimi, çık üstüme seriver… (9 Haziran 2013, Ankara/Çankaya)


ANKARA, KIZILAY 

Terk edip gideli, halim perişan,
Ne bir rütbe aldım ne de büyük şan
Sinem paramparça, gönlüm perişan
Sensiz, Ankara’da, şafak olmuyor,
Ankara, Kızılay, SENSİZ OLMUYOR…

Kara bahtım, hiç yüzüme gülmedi.
Dakika, saatler, çile dolmadı.
Felek, çehre asmış, hiç yüz vermedi.
Sensiz, Ankara’da, şafak olmuyor,
Ankara, Kızılay, SENSİZ OLMUYOR…

Kara sevdan, şu bahtımı kararttı
Eyüp gibi, gül benzimi sararttı
Yusuf gibi, zindanlarda kararttı
Sensiz, Ankara’da, şafak olmuyor,
Ankara, Kızılay, SENSİZ OLMUYOR…

Ne zaman geçiyor ne gün geçiyor,
Gelip geçen kuldan, beni seçiyor
Tırpan almış, parça parça biçiyor
Sensiz, Ankara’da şafak olmuyor,
Ankara, Kızılay, SENSİZ OLMUYOR…

Sürgün gönlüm, çilelerle barıştı, 
Çağrı miskin, yedi, kırka karıştı.
Sevgi, hoşgörüyle, sabra, alıştı,
Sensiz, Ankara’da şafak olmuyor,
Ankara, Kızılay, SENSİZ OLMUYOR… (9 Haziran 2012, Ankara/Erzurum Mahallesi, Cumartesi)


ANKARA, YAK DA ÖYLE GİT

Gitmek istiyorsan seni tutamam,
Bağrıma tek kurşun sık da öyle git.
Sensiz mutlu, sevinçlerle yatamam
Gözyaşım selinde ak da öyle git.

Darılmam Ankara, hiç bakma öyle!
Kırılmam billahi, gitmeden söyle
Sen böyle değildin, Ankara böyle
Gözyaşım selinde ak da öyle git.

Madem gidiyorsun, sinem harap et!
Gördüğüm gerçeği, bana serap et.
Kırıp git, yıkıp git, beni harap et!
Gözyaşım selinde ak da öyle git. (9 Eylül 2012, Ankara/Kurtuluş)

ANKARA’YI TARADIM,

Sen gittin kırıldı; kolum, kanadım.
Her gün, gece, Ankara’yı taradım.
Ankara, Seğmen Park, seni aradım.
Botanik, Kuğulu, boğdu Ankara.
Meclis Park, Güvenpark, kovdu Ankara…

Çalmadığım dost kapısı kalmadı,
Ankara kaş çatıp, beni almadı.
Gideceğim hiçbir yerim kalmadı.
Botanik, Kuğulu, boğdu Ankara
Meclis Park, Güvenpark kovdu Ankara…

Dediler: Hey, Çağrı, süren dolmadı!
Mevsimler gelmedi, meyven olmadı.
Hamlığın pişmedi, çilen dolmadı.
Botanik, Kuğulu, boğdu Ankara
Meclis Park, Güvenpark kovdu Ankara… (9 Haziran 2012, Ankara/Kurtuluş)


ANKARA ÖZLEDİM SENİ

Sazların tel tutar, besten yarışır.
Küslerin sarılır, sende barışır.
Kurt kuzu dost olur kırda yarışır.
ANKARA Ankara, özledim seni,
Gelmedin dün akşam, gözledim seni.

Hayalin yanımda, hiç terk etmiyor.
Gönlümün sesine, sözüm yetmiyor,
Öğüt verdim kaç kez, para etmiyor,
ANKARA Ankara, özledim seni.
Gelmedin dün akşam, gözledim seni.

Bağırdım, ses verdi, dağlar uyandı.
Avazım korundan; bahçe, bağ yandı.
Dağlar, taşlar feryadıma uyandı.
ANKARA Ankara, özledim seni,
Gelmedin dün akşam, gözledim seni.

Gelen geçenlere, hep seni sordum.
Bin bir hayal kurdum, düşleri yordum.
Gelmedin, kafamı, taşlara vurdum.
ANKARA Ankara, özledim seni,
Gelmedin dün akşam, gözledim seni.

Hasretin bağrımda, alev oldu gel!
Çağrı’ya verdiğin mühlet doldu gel!
Gül benzi sarardı, inan, soldu gel!
ANKARA Ankara, özledim seni,
Gelmedin dün akşam, gözledim seni.(27 Şubat 2013, Ankara/Kurtuluş)


ANKARA KALESİ

Akara Kalesi, karşımda durur.
Saaat Kulesi’nin gonku tez vurur,
Ankara çalışkan, işleri yürür.
Ankara edalı, işveli, cilveli, kara,
Ankara, yanaklar kırmızı, kaşları kara…

Sordum: “Kız mahsunsun, yaralı mısın?
Ankara içinden, Balâlı mısın?
Benim gibi bahtı, karalı mısın?”
Ankara edalı, işveli, cilveli, kara,
Ankara, yanaklar kırmızı, kaşları kara…

Baksam kaş indirir, yüzün asarsın,
Yüksek dağlar senin gibi basarsın.
Tek güzel sen misin kendin kasarsın?
Ankara edalı, işveli, cilveli, kara,
Ankara, yanaklar kırmızı, kaşları kara… (15 Nisan 2013, Ankara/Çankaya)


ANKARA ARTIK YETER!..

Gecede aradım, sustum oturdum,
Seninle konuşup, hayaller kurdum,
Nice soruları, kendime sordum,
Ankara Ankara, göz yaşlarım sel!
Ankara Ankara, artık yeter, gel!..

Seninle birlikte, hayaller kurdum,
Seni duvarlara, camlara sordum,
Tavanlara bakıp, sorular sordum,
Ankara Ankara, göz yaşlarım sel.
Ankara Ankara, artık yeter, gel!..

Çağrı neden kirpiklerin ıslandı?
Gözyaşların yanağına yaslandı,
Hıçkırıklar boğazından seslendi.
Ankara Ankara, göz yaşlarım sel.
Ankara Ankara, artık yeter, gel!.. (11 Nisan 2013, Ankara/Çankaya)


ANKARA BİZİM OLMUŞ

Kocatepe parlıyor, kolda bilezik olmuş,
Tacettin, Hamamönü, parmağa yüzük olmuş
Altındağ mühür vurmuş, Ankara bizim olmuş.
Ah,Ankara Ankara, mührünü kazımışım!
Tapun bendedir diye, öğünüp kasınmışım.

Ankara benim yarim, ben güzele bakarım.
Anıtkabir gerdanda, salkım salkım sarkarım.
Atam, Atatürk sözün, kulağıma takarım
Ah, Ankara Ankara, mührünü kazımışım!
Tapun bendedir diye, öğünüp kasınmışım.

Kanım, çoşkun bir pınar, kaynıyor, hem çağlıyor.
Ankara güzelliği, beni ona bağlıyor.
Her bakış yüreğimde, bana bakıp dağlıyor.
Ah, Ankara Ankara, mührünü kazımışım!
Tapun bendedir diye, öğünüp kasınmışım.

Bulutlar hüzünlendi, yağmur yağdı gözlerim
Seyrettim Ankara’yı; doldu, taştı gözlerim
Bana bir masal gibi, ettiğin her sözlerin
Ah, Ankara Ankara, mührünü kazımışım!
Tapun bendedir diye, öğünüp kasınmışım. (12 Nisan 2013, Ankara/Çankaya)


ANKARA AĞLIYOR, 

Ankara ağlıyor, sazlar ağlıyor,
Şarkılar ağlıyor, sözler ağlıyor.
Sen benim gönlümü, çalıp gideli,
Baharlar ağlıyor, yazlar ağlıyor.
Ankara, turnalar, kazlar ağlıyor.

Kalbim bir yanardağ, yandı dağlandı.
Ankara aşkına, kandı bağlandı.
Şu gönüm dağlandı, sinem dağlandı.
Gelinler ağlıyor, kızlar ağlıyor,
Ankara ağlıyor, sazlar ağlıyor.

Ellerim kavruldu, yüreğim yandı.
Bağrım alev aldı, canevim yandı.
Bu acı, feryada, âlem uyandı.
Denizler ağlıyor, nehir ağlıyor
Ankara ağlıyor, şehir ağlıyor. (12 Nisan 2013, Ankara/Çankaya)


BENİ ÇALAN ANKARA

Beni benden sen çaldın, tutuştum hey, Ankara!
Suçlusun, kabahatli, yüzün kara, kapkara.
Sana kendimi verdim, postum önüne serdim.
Beni senle karıştır, teknede kara kara…

Hey, Ankara Ankara, benim talihim kara!
Her yaptığın oyunla, düşürdün beni dara.
Cilve ettin, naz ettin, dedin: “Sana az ettim!..”
Sonra şu kara bahtım, bıraktın iki zara!..

Hey, Ankara Ankara, yüreğim oldu yara!
Gidip gidip gelmekten, her yanım oldu kara.
Ben ne ettim sana ki, hep intikam alırsın?
Bir defa aman vermez, sokarsın beni dara.

Ankara çağlayanım, yok bana ağlayanım,
Her gün vurursun bir ok, yüreğim dağlayanım.
Her yere geçer sözün, daha neremde gözün?
Verdiği kararlarla el, kolu bağlayanım. (14 Mart 2013, Ankara/Çankaya)


HEY, ANKARA ANKARA!

Ay oldu sene geçti, yıllar yılları seçti,
Ankara hiç bakmadı, vurdu da gelip geçti
Seni doğuran ana, hangi çeşmeden içti.
Hey, Ankara Ankara, açtın bağrımda yara!
Bana dönmeyen yüzün, bacalardan kapkara!

Yârim mektup okuyor, yılı yıla dokuyor.
Hergün önümden geçer, Ankaramsı kokuyor.
Bakınca kaş, indirir, yüreğimi yakıyor.
Hey, Ankara Ankara, açtın bağrımda yara!
Bana dönmeyen yüzün, bacalardan kapkara!

Yedi yıldır hasrette, sıladan çok uzağım.
Felek kastın nedendir, bana kurdun tuzağım?
Sıladaki habere, telim, tüyüm, tozağım.
Hey, Ankara Ankara, açtın bağrımda yara!
Bana dönmeyen yüzü. bacalardan kapkara! (Pazar, 10 Mart 2013, Ankara/Çankaya)


DUY SESİMİ ANKARA!

Beni görmemezden gelip geçersin
Abdullah Çağrı’yı kasten seçersin
Ot mu sandın, tam ortamdan biçersin?
Duy sesimi, feryadımı Ankara!
Utanırsın, yüzün olur kapkara.

Hak aradım, haksız oldum oturdum.
Geleceğe dair hayaller kurdum
Senin kimler sırtına binmiş yurdum?
Anla artık figanımı Ankara!
Derdim duyar, yüzün olur kapkara.

Ego yapıp benliğine uyarsın.
Şüphe, zana; yalan dolan koyarsın,
Devran döner, doğru sözü duyarsın
Yetti artık ettiklerin Ankara!
Pişmanlıktan, yüzün olur kapkara.

Dostlarımdan çok gerçeği sakladım,
Üzülüp incinir, diye akladım,
Eşi, dostu care diye yokladım.
Dindir ıstırabım dindir, Ankara!
Yola gelin, yüzün olur kapkara.

Yedi yıl gurbette, sarardım soldum.
Çilelerle piştim, sabırla doldum.
Bayram Veli, Yesevî, Yunusca doldum
Dinle, feryat figanımı Ankara!
Ah vah, dersin; yüzün olur kapkara! (Cumartesi,  4 Ocak 2013, Ankara/Çankaya)


ANKARA YANA YANA

Ankara yana yana,
Kapımna düşeceğim,
Vurgunluğum hep sana,
Aşkınla pişeceğim.

Aksın bütün zamanlar,
Yok olsun tüm amanlar,
Verdiğin söz, tamanlar,
Peşine düşeceğim.

Aklımdaki ismini,
Zihnimdeki cismini,
Güzel günün küskünü,
Gönlümden atacağım.

Zaman akıp geçse de,
Ömrüm sensiz geçse de,
Felek beni biçse de,
Yalınız yatacağım. // 6 Ocak 2013, Ankara/Çankaya


SÖYLE ANKARA

Ankara Ankara, canım Ankara,
Ne güldürebildin ne gülebildim.
Ellerin içinde garip, kimsesiz,
Ankara Ankara, söyle Ankara?
Ne sevine bildim ne sevebildim.

Ankara Ankara, ben bahtı kara.
Güzel gün görmedim, sen çektin dara.
Ciğerlerim göz göz, oldu hep yara
Ankara Ankara, söyle Ankara?
Ne oynaya bildim ne yelebildim.

Ankara Ankara bahtı kapkara.
Gündüzlerin olur, gecen kapkara.
Zaman geçmez saysam, ömür Ankara.
Ankara Ankara, söyle Ankara?
Ne kendime geldim, ne gele bildim. // 7 Ocak 2013, Ankara/Çankaya


ANKARA KAPISINDAN, 

Ankara’da Ahiler, ulu yerde kâm almış.
Ankara, Ankara’da, böyle büyük nam salmış.

Ahi Yakup, Çelebi, Sinan, Şucca ve Melek;
Yörükdede atıldı: “Biraz da arzda yelek!”

Ahiler, Hacıbayram, Şerafettin, hepisi.
Karyağdı, Tezveren,Tacettin ile gerisi…

Paygamber, önümüzde ulularun ulusu,
Ağustun dostumuzun, mabedinde dolu su.

Hepimiz, dört bir yanda oturduk, abdest aldık.
Desen desen kilimler, üstünde namaz kıldık.

Dört büyük din ulusu, dört bir yanda göründü.
Karena Kapısı’ndan sonsuzluğa yüründü.

Bir Cuma Salasında toplandık dört bir yandan.
Nurlarından bellidir, asil gen ve de kandan.

İç içe Evrenlerden, yüce zamana vardık.
Bilinmez, hissedilmez, titreşimleri yardık.

Düşünce oklarını, en uzağa fırlattık.
İzafi zaman, mekân, son sınıra dayandık.

Ankara kapısından, çıktık Miraç’a daldık.
Tekâmül son sınırda, durup öylece kaldık.

Yedi süptil bedenden, soyunup öze vardık.
Altıncı boyut Miraç, Bütünde Bütün olduk.

Ankara bizi, Bir, ve Bütün’de birleştirdi.
Yedi süptil bedende, Tek etti, yerleştirdi… // 8 Ocak 2013, Ankara/Çankaya