ABDULLAH ÇAĞRI ELGÜN
ANKARA
Tüm sevdalı yüreğime bu ezikliği,
Kararmış ufuklarınla, sen koydun Ankara.
Solgun yanaklarımda, hayattan bezginliği,
Bu başıboşluğunla, sen verdin Ankara.
Her bakışta, en büyük anıtı seyrettim penceremden.
Düşündüm, Koca Türk'ü sığdırmışsın taşlarına.
Her çekişte, derin bir hüzün penceremden.
Ankara, sen neler getirmedin, çoğunun başlarına!..
En güzeli kızların, bağrında gül gibi açmış.
Aşıkların tüm tutkuları, sende kördüğüm.
Gördüğüm, hep kurşun yarası, sana ölüm kucak açmış.
Ankara, bitsin böyle günlerim, hep takvimi saydığım.
Ellerime,
kenetlenen ellerin,
Kopardı
yüreğimi…
Ben, şimdi
ellerinde çırpınan,
Yüreğimi
bekliyorum.
Ya sen gel,
ya getir yüreğimi!..
Okul
yolundayım, saat on yedi.
Havadan,
duman duman hüzün, avuç avuç kir.
İnmekte,
sırılsıklam saçlarımdan aşağı,
Yokuş yokuş,
hep yokuş; istasyon, terminal.
Seyrekleşirken
Tandoğan Meydanı’nda insanlar,
Elinde
valizin, dönüşünü bekliyorum…
Kaç siren
vurdu, saat hâlâ altı…
Yuvasına
koşuşmakta insanlar.
Koşar
adımlarla bana, gelişini bekliyorum.
Olmuyor,
sensiz akşamları Ankara’nın.
Tandoğan
Meydanı’nda insanlar sessiz.
Yine gel,
yine; Tandoğan Meydanı’na!..
Bardak
bardak yudumlasın hasretini gözlerim.
Yine gel,
yine, Tandoğan Meydanı’na!..
Ellerini,
ellerime verişini bekliyorum…
ANKARA'DAN
Bir gönül
burukluğu, yürek yarası,
Görmedim,
almadan geçen Ankara’dan.
Sevda
çeşmesinden,bir bardak suyu,
Görmedim,
içmeden geçen Ankara’dan…
Ankara, en
kalpsizi gurbet diyarlarının,
Acımasızı,
dert verip, cana kıyanlarının,
Hoyratça
yükselen, tepe ve dağlarının,
Dumanlarını,
görmedim, içmeden geçen Ankara’dan…
Ankara, bir
problem, çözülmeyen bir düğüm,
Konuşulup,
tartışılan meclislerde her öğün.
Bir hasta ki
yatmakta, yakın doğum,
Sancılarını,
görmedim, çekmeden geçen Ankara’dan…
Ankara,
dertlere derman şehri Anadolu’nun,
Kültür
hazinesi, ilim yuvası ârif yolunun,
Bir yuva
sıcaklığı, okşayan anne kolunun,
Şifasını,
görmedim, tatmadan geçen Ankara’dan…
ANKARA
SOKAKLARINDA
Semalarında
yükselen kapkara bulutun,
Gönlüme elem
verdi, geldiğim günden beri.
İçimde
öğrenmek, bilmek hevesi, umutun.
Başıma
dertler verdi, geldiğim günden beri.
Gezerken
zaman zaman sokaklarında başı boş,
Duymak
isterdim oysaki sıcak nefesini,
Sense;
gecelerini öyle bed, soğuk, nahoş
Gösterdin,
aldırmadan bu güzelim sesini;
Akşamları,
koşuşan insanlarına bakıp bir an,
Seni
sıcaklarıyla boğup, tedirgin, susuz;
Bırakanlara
lânet dileklerimdi her an.
Senin göğsün
kan, yüreğin yara olmamalı…
Hastalık,
çaresizlik; şanına göre değil!..
Anadolu’m,
gözünde sis, kara olmamalı.
Sevgiler bu
gönüle dar, bana göre değil!..
Ankara, daha
yetmedi mi verdiğin çile?..
Kaç seveni
boynu bükük, mahsun bırakacaksın?
Senin
gecelerin, düşmedi mi dilden dile?
Daha, hangi
köşende beni ağlatacaksın?..
BENSİN ANKARA
Seni
seyrediyorum Ankara!
Kirli
düşüncelerimden arınmış duygularım.
Sen
güzelsin, hoşsun Ankara!..
Sen
içimdesin ve ben senin!..
Sen, bensin
bensin Ankara!..
Güzelsin,
hoşsun; fakat bir tuhafsın Ankara.
Bazan
dumanlardan sıyrılarak,
Aydınlık gün
oluyorsun…
Sonra,
birden bire kararıp,
Gecelerden
daha kara, geceye giriyorsun.
Aydınlık,
karanlık ve rüzgar,
Sen
içimdesin ve ben senin,
Doğrusu,
bensin bensin Ankara!..
Ne kadar iç
içeyiz, bir anlasan.
Bir afetin
kurbanı olmuşuz ikimiz de…
Ben, senin
aşkına yanmışım,
Söz
dinletemediğim.
Sense,
siyaset narına !..
İkimizde
sürünmekteyiz…
Sen
içimdesin ve ben senin,
Doğrusu,
bensin bensin Ankara!..
Bir ulu
çınar Anıtkabir, Tandoğan, Anıttepe,
Dikimevi,
Cebeci, Kızılay, Çankaya.
Bahçeli,
Tandoğan, Maltepe, Çankaya.
Ulus, Opera,
Sıhhıye, Çankaya.
Çankaya
Çankaya Çankaya!..
Sende
düğümlenir boğazıma bir şey…
Susar, büyür
büyür, memleket olur dudaklarım.
Tırmanır,
Çankaya’ya yukarı bin sitem.
Boşanır,
Çankaya’dan aşağı…
Anlamayız
bir türlü kendimizi,
Sen
benimsin, benim memleketimsin,
Sen
içimdesin ve ben senin,
Doğrusu
bensin bensin Ankara!...
Yukaridaki
beş şiir 1978-1980’li yıllar arasında yazılmış Ankara şiirleridir.
ANKARA
ELLİNCİ YIL PARKI
Ellinci Yıl
Parkı’na çıktım, bir Pazar günü,
Seyrederken
etrafı, unuttum burda dünü.
Gözlerim
uzaklarda, dinlenerek tarıyor,
Binlerce yıl
öteden, tanıdık yüz arıyor.
Nihayet,
selâm verdim Engürü, denen Dev’e,
Hacı Bayram,
Agustun, Mabet olmuş bu eve .
Ankara Anıt,
Yalvaç, Uluborlu’nun eli,
Yanında
postun seren, Hacı Bayram-ı Veli.
Hacı Bayram
Camisin, avlusu dolu dolu,
Buraya
gelenlerin havada, eli kolu.
Cennet
bahçelerinden, bir çiçek dermek için,
Allah’a
yalvarıyor, Tek, Nur’a ermek için.
Hıçkırıklar,
göz yaşı, boğazlar tıkanıyor,
Gelenler, bu
Mabedin, nuruyla yıkanıyor.
Veli’ye el
eyledim, Karyağdı’ya yürüdüm,
Üç İhlâs,
bir Fatiha, üstlerini bürüdüm
Mehmet Âkif
Parkı’nda birazcık soluklandım,
Hacı Musa
Camisinde oturdum, Abdest aldım.
Ezanlar:
“Allah Bir’dir!” diyerek yarışıyor,
Minareler
uzanmış, göklere karışıyor.
Sarı Kadı,
el ele, Âkif’in Mahallesi,
Altındağ
beldesinin sanki altın nefesi.
Sokaklar
pırıl pırıl, bura halkı pek yelmiş,
Taceddin
Dergahı’na, duyan kadın, kız gelmiş.
Buraya
inenlerin, ruhları dinleniyor.
Kimler gelip geçmişler, çok ünlüden izler var.
Tacettin,
Âkif, Muhsin, Yörük Dede, uzlar var.
Ellinci Yıl
Parkı’ndan gezindim Ankara’yı,
Al-yeşil ve
siyahlar bürünmüş, can karayı…
İçimi delip
geçen gözlerleriyle, bakıyor.
Ellerim
bırakırken, yüreğime akıyor.
Kucaklaştık,
sarıldık, kor gibi döşü, bağrı,
Teninin
kokusundan, yandı, yıkıldı Çağrı !..
Dokundu alev
alev; kor, ateş kavuruyor.
Rüzgâr
kıskançlığından, havayı körüklüyor.
Çağrı’yı,
betonlara, çarparak sürüklüyor…
Ankara,
büyülüyor, beni, benden alıyor;
Ayaklarım
yürürken, gönlüm orda kalıyor.
Yürüdü,
uzaklaştı, dedi: “Adım ANKARA!..”
Bir sıkıntın
olursa, gel beni burda ara… (19 Eylül 2010 Ankara/Erzurum Mahallesi)
ANKARA İLİ
Karagöz,
Hacivat Meddah’ın sesi,
Altındağ
ilçesi, başkent gözdesi
Başarı
ödülün, tek numunesi
Altındağ’da,
Hamamönü inlesin.
Ankara,
sesini Evren dinlesin…
Nazar değip,
kısılmasın şen sesi,
Ankara,
Altındağ var mı ötesi?
İnsan
düşüncesi hayal ötesi,
Altındağ’da,
Hamamönü inlesin.
Ankara,
sesini Evren dinlesin…
Altındağ’da
durur kültürün tahtı,
Ankara’ya
güldü, Altındağ bahtı,
Sarı Kadı,
Karaca, Tacettin ahtı
Altındağ’da,
Hamamönü inlesin.
Ankara,
sesini Evren dinlesin…
Esnafın
kesesi, standın dili,
Altındağ’ı
dinler, Ankara ili
Bir düğün
havası, bir bayram seli,
Altındağ’da,
Hamamönü inlesin.
Ankara,
sesini Evren dinlesin…
Kamilpaşa, Kabakçı’nın konağı,
Dutlu,
Fırın, Sarı Kadı Sokağı
Bayram Veli,
Ağustus’un sunağı
Altındağ’da,
Hamamönü inlesin.
Ankara,
sesini Evren dinlesin…
Selçuklu,
Osmanlı mimarî eser,
Anafarta,
Ulus’ta yolunu keser,
Ziraat
Fakültesi, anmasam küser.
Altındağ’da
Hamamönü inlesin.
Ankara,
sesini Evren dinlesin…
Hacı Bayram,
ben kendime yurt tuttum,
Dergah, Emin
ACAR, derdi unuttum.
Üzum suyu
içtim, ekmeği yuttum.
Altındağ’da,
Hamamönü inlesin.
Ankara,
sesini Evren dinlesin… (19 Nisan 2013, Ankara/Çankaya)
ANKARA’YI
SEYRETTİM
Gülümsüyorken
güneş, Ellinci Yıl Parkı’na,
Dünya
cennetliğinin, burda vardım farkına.
Gökyüzünden
seyrettim bu güzel Ankara’yı,
Bana
cilveyle bakan saçları kapkarayı.
Ankara
güzelinin, dizlerine uzandım,
Kendimi, bir
kuş tüyü, yatakta varım sandım.
Kapattım
gözlerimi; açtım, güzel Ankara.
Ankara;
güzel şehir, üstü ak, beyaz kara.
Bu, Peri’ye
bakmaktan, iki gözüm yoruldu,
Güneş indi
aşağı, gökyüzü hep kor oldu…
Kor ateşler
içinde, Güneş’e el sallladık,
Evren
Kardeşliğine, bol bol selâm yolladık.
İniş, Bülbül
Deresi, Çankaya görünüyor,
Karum,
Hilton, Kuğulu simlere bürünüyor.
Tunalı
Hilmi’deyim, tabana kuvvet verdim,
Cınnah’tan
Kızılay’a, adımlarımı serdim.
Sıhhıye’den
Dil Tarih, Opera’ya yürüdüm,
Gidip ceylan
postumu, Gençlik Park’a bürüdüm.
Hergele
Meydanı’yla, Saman Pazarı vakti,
Ayaklarım
buradan, Karyağdı Zat’a aktı.
Okudum nice
dua, gözler yaşla, tıkandı…
Etraftaki
kumrular, gözyaşımda yıkandı…
Karyağdı
Türbesi’nden, çıkar Ulus yokuşu,
Duyulur
uzaklardan, Sebze Pazar kokusu.
Ulus, Heykel
Meydanı; ve Eski Meclis burda,
İtfaiye
Meydanı, dolmuş durağı şurda.
Dinlendirmek
istersen, ruhunu ebediyen,
Uğra Hacı
Bayram’a, Apollan’a hediyen.
Hacı Bayram
yanında, bir çok dost otağ kurmuş,
Her saat her
dakika: “Hu! Allah!” deyip durmuş.
Emin ACAR
Dergahı, dostlar gelir yanyana,
Üzüm suyu
içilir, ekmekse kana kana.
Tevbe,
Rahman, Bakara, Fatihalar, Aminler.
Günahlar
dökülürken, göğe çıkar Aminler…
Saman Pazarı
derler, Altındağ’ın yokuşu,
Bend
Deresi’ne iner, burdan yolun akışı.
Bir gam,
kasavet yakar, yakar da içimizi,
İçimiz
burkularak, sıkarız dişimizi…
O ulvî, o
yüceler neye hizmet ederler?..
Boşaltıp
gam, kederi, hoş sevgiyle giderler.
Tepeden kuş
bakışı, bir “Oh!”çektim derinden,
Sit alanı
hamamı, inceledim yerinden…
Vakit hayli
geç oldu, parka karanlık doldu,
Bu Cennet
Ankara’da güzellikler çok, boldu;
Ellinci yıl
Parkında, güneş, bana el etti,
Ankara, işve
ile: “Artık yeter, gel!” etti.
Tuttum bu
güzel eli, yüz yüze göz gözeyiz,
Sarıldık,
çok hasretle, kimse yok, biz bizeyiz.
Yanağına,
yüzlerce kondurdum öpücüğü,
Omuzuma
yaslandı, sıcacık köprücüğü
Gözlerim
bulutlanıp, yağmurlar çiseledi,
Rüzgar çıktı
yamaçtan, bizleri kişeledi.
Yürüyordum
mecburen, aklım orda, dalarak
Her adımda
Ankara’m, arkamızda kalarak…
Ankara
gerilerde, bakıp bakıp ağladı,
“Gitme,
Çağrı!” diyerek, karaları bağladı… (20 Eylül 2010 Ankara/Erzurum Mahallesi)
ADIM, ANKARA
Ankara,
bugün yine takınmış, takıştırmış.
Anıttepe,
Güneş’i kendine yakıştırmış.
Yansımakta
Atatürk, Ulu Ruh, Nurlu Güneş
Evrenlerden
armağan, bize Işık ve Güneş
Çankaya
Köşkümüz’ün, yanarken ışıkları,
Atakule’ye
çıkmış sevdalı âşıkları .
Başkent
öğretmenevi, Başbuğ’a el sallıyor.
Anıtkabir,
buradan, her mekanı kolluyor.
Gazi
Üniversitesinin, görkemi, kubbesinde,
Şeker
Öğrenci Yurdun, yadı var, her sesinde…
Her yerinde
gezindim, genç Çağrı beni yaktı,
Ayaklarım
altından, geçmişin izi aktı…
Ülkü, nurlu
güneşti, aydınlanarak coştuk
Heyecanlı
yığınlar, Tanrı Dağlara koştuk
Maziden
sıyrılarak, uzaklaştı gözlerim
Muazzam
Kocatepe, hayran kaldı bu serim,
Kocatepe
Camisi, büyülüyor baktıkça,
Gönüllerde
ışığın, birer birer yaktıkça.
Kocaman
Hacettepe, Taceddin misafiri,
Cenneti
dolaşırken, göz kovar, her Kafir’i.
Yörükdede
Türbesi, yamaca otağ kurmuş,
Her saat her
dakika, “Hu, Allah!” deyip durmuş.
Hasretlik bu
Dergaha, canlarına tak etmiş,
Bu iman, bu
inançla, bu yerleri hak etmiş.
Taceddin
Dergahı’nın, yanıyor ışıkları,
Muhsin
YAZICIOĞLU, nöbettedir Şıkları.
Geç Kalan
Mescidiyle, Âkif’in Evi yakın,
Hacı Musa,
Taceddin, Karacabey’e akın.
Ankara
tablosuna, bakıp bakıp dalmışım,
Manzaraya
bakmaktan, çakılarak kalmışım.
Bu Ankara
güzeli, yaktı yandırdı beni.
Edalı,
işvesiyle, yine kandırdırdı beni…
Saçları
dalga dalga, bulut mavi gözleri,
Baktıkça
büyülüyor, mest ediyor sözleri.
Uzandım
dizlerine, dalmışım gözlerine,
Bu güzel
sevgilinin, büyülü sözlerine.
Söz sözü
açtı gitti, hoş sohbeten aymadık,
Kapıldım
Ankara’ya, hiç vuslata doymadık.
Ellerimden
tutarak, çekti de, beni dara,
Dağladı
yüreğimi, köz köz etti, kapkara .
Ben, o
oldum, o da ben, dedi: “Adım Ankara!
Senin de bu
talihin, bana benzer, kapkara !...” ( 21 Eylül 2010 Ankara/Erzurum
Mahallesi)
HACI
BAYRAM’DAN ANKARA
Ulus, Hacı
Bayram’da Emin ACAR Dergahı,
Uğrayanlar
unutur, gam, keder ve de ahı.
Her yöreden
gelenler, burda sukût bulumuşlar,
Emin ACAR
sohbetin, müdaimi olmuşlar.
Burda kullar
huzurda, madde ırak, ruh turda,
Evliya,
Embiyalar, mekan kurmuş bu yurda.
Ağustun
Mabedi var, en yüksek sunağında,
Tarih,
kültür, dinler var, Bayramî Konağında.
Bu sunağın
zirvesi; rükû, secde, kıyamda,
Ervah,
Mirac, Berzah var, sonsuz boyut, kıyamda.
Burada
birleşenler, Bütün’ün Bütünü’nde,
Rab, Rahman,
Rahim, olan Ulugüç’ün yönünde.
Hacı Bayram
kabulde, tıklım tıklım içeri,
Yüzünden nur
akıyor, çıkanların dışarı.
Gönül
seccadesiyle, biz de namazı kıldık,
Sevgi,
hoşgörü, sabır; çorbadan nasip aldık.
Bir gönül
huzru ile yola düştük oradan,
İlâhiler,
dualar, tekbir sesi korodan.
Sebze
pazarın geçtik, Kapalı Çarşı yokuş,
Etnoğrafya
Müzesi, Kale çarşıları, kış,
Altındağdan
tamaşa, kuşbakışı Ankara,
Bazı semtler
hüzünlü, ben gibi bahtı kara.
Üç yolun ayrımında,
bir el beni durdurdu,
Selçuklu,
Ululardan Tezveren Sultan vurdu.
Desdursuz
geçit yokmuş, onu orda anladım,
Böyle
pervasızlığı, haya edip sonladım.
Bildiğim tüm
dualar, göz yaşımla coşandı,
Sırtımızdan
aşağı, soğuk terler boşandı.
Yol üstünde
bir Mescit, adı da: “Geç Kalan” dı.
Hacı Musa,
Tacettin, Âkif Park, nam salandı.
Celâlettin
Karaca, bu yere kuvvet vermiş,
Varna Savaşı
derler, bütün gücünü sermiş.
Oğlu Ahmet
Çelebi, birlikte misafirler,
Bu kıssadan
hiseye, tanık olmuş Kafirler.
Kabakçı,
Beynam’zâde, Kamilpaşa Konağı,
Ankara
kültürünün, Altındağ’dır sunağı.
Yalvaç
Uluborlu’yla, şu Ankara Anıtı,
Aktaran
Kitabesi, bize verir yanıtı.
Hacı Bayram
Camisi, Ağustun Kitabesi,
Anıtkabir’den
gelir, Gençliğin Hitabesi.
Meydan saat
kulesi, gong vurdu, muştuladı,
Hamamönü,
Karaca davulla karşıladı.
Her ırktan
insan gelmiş, her halkın özü burda,
Kâbe’ye yüz
sürmeye, sanki tavaf ve turda…
Mehmet Âkif
Parkında yatanların nurundan,
Hamamönü hız
almış, şenliklerin turundan.
Bir molalık
hoş beşle, eski dostlar, doluştuk.
Secdeden
yüce özde, Miraç’larda buluştuk.
İkindi Ezan
vakti, her bir yanda,Tekbir var.
Çoğu eller
havada, seste: “Allah!”, “Tek”, “Bir” var…
Burada yatan
ecdat, nice izler bırakmış,
Türkiye
önlerinde, dünya buraya akmış.
Burada mutluluk
var, ruhlar huzra varıyor,
Herkeste
neşe, sevinç, bütün varı sarıyor.
Ankara,
göksümü delip geçen bakışlarla bakıyor,
Beni benden
koparıp, zirvelere akıyor.
Tutup
elimden beni, muştulayıp ağladı
Bir öpücük
kondurdu, yanağımı dağladı
Dedi:
“Bitti; gam, keder, sürgünlük, sonlanıyor,
Çağrı’ya
müjdeyi ver, sılaya yollanıyor !..” (22 Eylül 2010 Ankara/Erzurum Mahallesi)
ANKARA
KALESİ’NDE
Ankara
Kulesi’nde Saat Kule Terası,
Ankara çiçek
açmış, baktım güller serası.
Kocatepe
Kıyamda, asümana el açmış,
Yalvarır
sevgiliye, vuslatsız aşk yarası.
Saat Kule
gösterir, uzağı yakın eder.
Ankara yedi
tepe, görenin aklı gider.
Karşıda
Etnoğrafya, Hitit Han davet eder.
Yerli,
yabancı turist, buraya akın eder.
Tepenin
yükseğine, oturmuş iç kalesi,
Ankara’yı
kucaklar, eski şehrin selesi.,
Kalenin
Çarşısında, antikalar yarışır,
Antikaya can
vermiş, eller var öpülesi…
Kapalı Çarşı
esnaf, kesem alası gelir,
Sepet sepet
hediye, dosttan selesi gelir.
Böyle
şamata, şenlik, merak eder her duyan,
Altındağ’ı
görmeye, koşup gelesi gelir.
Saaat Kule
Teras’tan, kuş bakışıyla baktım.
Mahyalar
ışığında, Hamamönü’ne aktım.
Gönülden
düşünenler, ihya etmiş burayı,
Ramazan
eğlencesi, gel gör abayı yaktım.
Altındağ
İlçesi’nin, solgun yüz, bet, benizi,
Bacadan
çıkan duman, yakar ciğer, genizi.
Buraya el
atanlar Cennet’le müjdelenmiş.
Her yer,
öyle berbattı, sandım Japon Denizi…
Ankara
Kalesi’den, Saat Kule görünür.
Çağrı’yı
dinlendiren, bir huzura bürünür.
Evliya,
Enbiyalar, Ahiler otağından,
Yörük Dede,
Karyağdı, Bayramî’ye yürünür… (9 Şubat 2013, Ankara /Çankaya)
ANKARA OKUR!
Mavi Göl’den
güzellikler taşıyor,
Gölbaşı’nda
halkın gölde koşuyor,
Eymir
Göl’de, balıkların yaşıyor.
Ağacın,
fidanın yeri, Ankara,
Cennet
diyarlardan biri, Ankara
Eğlenceler,
Hamamönü uğrağı,
Altındağ’ın
Âkif Park’tır durağı.
Çocukların
elmaşeker sorağı,
Kültür,
söyleşiler yeri, Ankara,
Çini, hat
sanatın pirî, Ankara.
Körüklü
çizmeler, ağaç oyması,
Cam ustalar,
ebru, resim koyması,
Pamuk şeker,
kağıt helva doyması
Karagöz,
Meddah’ın yeri, Ankara.
Meşhur sanatçılar
kârı, Ankara
Mezarlarda
çiçekleri tazede,
Sarı
Kadıoğlu Mirzazâde’de
Sade
nişanları kalmış azâde,
İhlas,
Fatiha’lar yeri, Ankara.
Tacettin
Dergah’ın Pirî, Ankara
Kalabalıkları
yarıp, aşarım,
Taceddin
Dergah’ta, mutlu yaşarım,
Şenliklerde,
geçmişime koşarım,
Tarihin,
kültürün seri, Ankara,
Eğlence,
coşkunun yeri, Ankara.
Çağrı der:
“Altındağ İlçesi yakın.”
Ankaralı etmiş
ilçeye akın,
Hamamönü’nde
gez, etrafa bakın.
Altındağ,
İlçenler eri, Ankara!
Altındağ’ın,
huzur yeri, Ankara. (9 Şubat 2013, Ankara/Çankaya)
ANKARA
ALTINDAĞ
Hamamönü,
şenlikleri inlesin,
Ankaralı,
Altındağ’ı dinlesin…
Karacabey,
kulakların çınlasın.
Şen
şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ
İlçesi, bir düğün günü.
Mehmet Âkif
Meydan, başlasın fasıl,
Ağırdan
ağırdan, yürüsün usül.
Gezenler
görüyor, başarı nasıl?..
Şen
şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ
İlçesi, bir düğün günü.
Hamamönü,
yoktur benzerin eşin.
Kabakçı
Konağı, şiir söyleşin,
Her dem yeni
doğar, var mı böylesin?
Şen
şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ
İlçesi, bir düğün günü.
Mahyaların
ışığında, dolaştım,
Kalabalıkları
yarıp, yol açtım
Standları
gezdim, parkı dolaştım.
Şen
şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ
İlçesi, bir düğün günü.
Pamuk şeker,
kağıt helva, çok yedim.
Şerbetçi,
macuncu, başka yok dedim.
Âkif Park’ta,
iç huzuru çok dedim
Şen
şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ
İlçesi, bir düğün günü.
Çini
imalatı, ebruda öncü,
Gezip de
görüyor, yaşlısı genci,
Huzur
mutluluğa, muştu, bu sancı,
Şen
şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ
İlçesi, bir düğün günü.
Hamamönü
adı, bizlere gurur,
Ankara bu
yerle, ayakta durur.
Altındağ
güzel kız gurula yürür.
Şen
şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ
İlçesi, bir düğün günü.
İnsanlar
ölse de eserler bâki…
Şekerci,
macuncu, şerbetçi, sâki
Çağrı:
“Sözün söyle, bıraksın yankı!..”
Şen
şakraktır, Ankara Hamamönü,
Altındağ
İlçesi, bir düğün günü. (19 Şubat 2013, Ankara/Çankaya)
ANKARA’YA
GELENLER
Kaç yıl oldu
Ankara, bağrında dolaşalı?
Bu çileler
içinde üstümden, yol aşalı.
Dedim hâlâ
olmadı, herhal günüm dolmadı,
Gel-gitler
girdabında, bildim çilem dolmadı.
“Al beni
benden!” dedim; dedi: “ Henüz olmadı!”
Vaktin erip
kemale, burda çilen dolmadı.
Çör çöp edip
havada, rüzgâr üfürdü beni.
Ankara’da
yıkıldım, yerler süpürdü beni.
Sessiz sesiz
inledim, aktı kan gözlerimden,
Bağrımdan
alev çıktı, şimşekse sözlerimden.
Dertli benim
Ankara,çaresi ise sensin,
Kasabın
satırında, lime lime edensin.
Çare, Ankara
sanıp, her dertli seni anar,
Ankara, dert
yüklenmiş, yaralar kanlı kanar.
Ankara’ya
gelenler, problemi çözün, der;
Sen milletin
vekili, bense asil, özüm, der,
Saygı ister,
sevgiyle, açık söz ve tatlı dil.
Dertler üst
üste, binmiş, katmerli ve katlı bil.
Mecliste
dert çözülür, millette bunu görür,
Bu azim bu
gayretin, ardından millet yürür.
Çözüm, her
zaman vardır, zamansa kısa,dardır.
Güzel düşün,
güzel bak, güzel gör, elbet kârdır. (9 Haziran 2012, Ankara/Erzurum Mahallesi)
SESLEN
ANKARA!
Hey Ankara,
başın neden dumanlı?!.
Seğmenlar,
Botanik şöhretli, namlı,
Çankaya,
İncek’in villalı, damlı.
Derdi çok,
gamı çok, yürür Ankara.
Başını
yağmur kar, bürür Ankara.
Mavi gözlü
sarı kızın var senin,
Al-yeşil
giyinmiş yazın var senin,
Meclis
kürsüsünde sözün var senin,
Dünyaya hoş
sözle, seslen Ankara,
Her fikirle
yetiş, beslen Ankara
Varoşların
çamur, gölet, bürümüş,
Akan suyun
Papazbağ’a yürümüş,
Yedi tepen,
gecekondu bürümüş,
Meclisinde
misafirler ağırlar,
Gam kederi,
rüzgâr ile uğurlar.
Seymen’e
çıkanlar, seni bilirler,
Cümle
halkın, Botanik’e gelirler,
Bütün iller,
Çankaya’ya yürürler.
Sen gibi
güzel il, var mı Ankara?
Sana da bu
yerler, dar mı Ankara?
Problem
çözmeğe Meclis kurulur,
Beypazarı,
Kızılcahamam sorulur.
Seni seyre,
Atakule kurulur,
Sakla
güzelliğin, bürün Ankara
Gizli gizli,
bana görün, Ankara.
Atakule’n
zirve, gözlem kulesi,
Yeditepen
gören, gelir gülesi.
Kızlarının
saçlarının lülesi.
Görenleri
şaşkın şaşkın baktırır.
Selvi
boylarına türkü yaktırır.
Nice
uygarlıklar sende kurulmuş,
Boyuna
bosuna, çok bey vurulmuş,
Seni görmek
için, kule kurulmuş.
Sar,
sarmala, saklan, bürün Ankara,
Açıkça,
gizlice görün Ankara
Çağrı der:
“Güzellik, sade sende var!..
Sürmeli
kaşların, yüzde ben de var.
Boyun,
posun, edân bilmem kimde var?”
Al-yeşil
süslenip, beslen Ankara,
Seymenler,
Botanik, yaslan Ankara… (9 Haziran 2013, Ankara/Çankaya)
Bir Ankara
sürgünü, sürgünler sürgünüyüm,
Ankara
sokakların gezerim vurgunuyum.
Halin nedir,
soran yok; derde derman veren yok,
Yedi yıl
Ankara’da, Ankara sürgünüyüm,.
Derdi derde
katladım, çok çileler atladım,
Gün oldu
devran döndü, zaman zaman patladım.
Görmediğim
kalmadı, arzularım olmadı,
Ankara
sokakları, caddeleri katladım.
Meclisi
adımladım, vekilleri kolladım,
Belki bir
yol bulunur, dosta selam yolladım.
Her birinden
olumsuz, nağme geldi hediye,
Ankara
kazanına, kepçe attım salladım.
Dertle
ağardı başım, zehroldu ekmek aşım.
Gurbet
sancılarında, ağrıdı çokça başım.
Gündüz gece
yoruldum, sabır dedim, duruldum.
Ankara
çıkmazında, atmışa geldi yaşım.
Bir Ankara
sürgünü sürgünler sürgünüyüm,
Ankara
sokakların, gezerim, vurgunuyum.
Halin nedir,
soran yok; derde derman veren yok,
Yedi yıl
Ankara’da, Ankara sürgünüyüm. (9 Haziran 2013, Ankara/Çankaya)
ANKARA DÜĞÜN
DERNEK
Beni benden
götürdün Ankara yanıyorum,
Hayaline
aldanıp, sevgine kanıyorum,
Nerde bir
tık ses duysam, sen geldin sanıyorum.
Beni bensiz
bırakma, beni bana geri ver,
Ankara,
yanar bağrım, rüzgârdan saçların ser.
Ankara
geçmez günüm, kendime geçmez sözüm,
Aklıma sen
gelende, kan ağlar iki gözüm,
Sen bu
yerden gideli, yandı yıkıldı özüm,
Hayalinle
yaşıyor, izinde yürüyorum,
Rüyalarım
gündüzde, Ankara görüyorum.
Yine gel
Kızılay’a, seni bana, geri ver,
Güven
Park’ta karşıla; ellerin, elime ver,
Dinlendir
Kumrular’da, saçların bağrıma ser,
Mest et beni
koynunda; çıldırayım, coşayım,
Sevinç, neşe
içinde; yarışayım, koşayım.
Uzanayım
dizine, bu seferlik izin ver
Yasla başın
bağrıma, ellerime yüzün ver,
Bu sevgi,
mutluluğun, mühletini güzün ver,
Meclis,
Lozan, Altınpark, aşkımızla şanlansın.
İncek,
Eymür, Mavigöl; biz gelende canlansın
Uyusam
kucağında; ellerim, ellerinde,
Ankara şehri
yansır, saçının tellerinde.
Sarmaş dolaş
olalım, kucak ve kollarında
Sen sardıkça
yak beni, Cennet’lere tık beni,
Alt üst olup
elleşip, sen tuş et, yık beni.
Ankara düğün
dernek, her an dilimde adın,
Kucaklayıp
sarışın; dudaklarımda tadın
Seni hiç
unutamam; Ankara, çılgın kadın
Sensiz
bırakma seni, bana beni geri ver,
İstersen yüz
derimi, çık üstüme seriver… (9 Haziran 2013, Ankara/Çankaya)
ANKARA, KIZILAY
Terk edip
gideli, halim perişan,
Ne bir rütbe
aldım ne de büyük şan
Sinem
paramparça, gönlüm perişan
Sensiz,
Ankara’da, şafak olmuyor,
Ankara,
Kızılay, SENSİZ OLMUYOR…
Kara bahtım,
hiç yüzüme gülmedi.
Dakika,
saatler, çile dolmadı.
Felek, çehre
asmış, hiç yüz vermedi.
Sensiz,
Ankara’da, şafak olmuyor,
Ankara,
Kızılay, SENSİZ OLMUYOR…
Kara sevdan,
şu bahtımı kararttı
Eyüp gibi,
gül benzimi sararttı
Yusuf gibi,
zindanlarda kararttı
Sensiz,
Ankara’da, şafak olmuyor,
Ankara,
Kızılay, SENSİZ OLMUYOR…
Ne zaman
geçiyor ne gün geçiyor,
Gelip geçen
kuldan, beni seçiyor
Tırpan
almış, parça parça biçiyor
Sensiz,
Ankara’da şafak olmuyor,
Ankara,
Kızılay, SENSİZ OLMUYOR…
Sürgün
gönlüm, çilelerle barıştı,
Çağrı
miskin, yedi, kırka karıştı.
Sevgi,
hoşgörüyle, sabra, alıştı,
Sensiz,
Ankara’da şafak olmuyor,
Ankara,
Kızılay, SENSİZ OLMUYOR… (9 Haziran 2012, Ankara/Erzurum Mahallesi, Cumartesi)
ANKARA, YAK
DA ÖYLE GİT
Gitmek
istiyorsan seni tutamam,
Bağrıma tek
kurşun sık da öyle git.
Sensiz
mutlu, sevinçlerle yatamam
Gözyaşım
selinde ak da öyle git.
Darılmam
Ankara, hiç bakma öyle!
Kırılmam
billahi, gitmeden söyle
Sen böyle
değildin, Ankara böyle
Gözyaşım
selinde ak da öyle git.
Madem
gidiyorsun, sinem harap et!
Gördüğüm
gerçeği, bana serap et.
Kırıp git,
yıkıp git, beni harap et!
Gözyaşım
selinde ak da öyle git. (9 Eylül 2012, Ankara/Kurtuluş)
ANKARA’YI
TARADIM,
Sen gittin
kırıldı; kolum, kanadım.
Her gün,
gece, Ankara’yı taradım.
Ankara,
Seğmen Park, seni aradım.
Botanik,
Kuğulu, boğdu Ankara.
Meclis Park,
Güvenpark, kovdu Ankara…
Çalmadığım
dost kapısı kalmadı,
Ankara kaş
çatıp, beni almadı.
Gideceğim
hiçbir yerim kalmadı.
Botanik,
Kuğulu, boğdu Ankara
Meclis Park,
Güvenpark kovdu Ankara…
Dediler:
Hey, Çağrı, süren dolmadı!
Mevsimler
gelmedi, meyven olmadı.
Hamlığın
pişmedi, çilen dolmadı.
Botanik,
Kuğulu, boğdu Ankara
Meclis Park,
Güvenpark kovdu Ankara… (9 Haziran 2012, Ankara/Kurtuluş)
ANKARA ÖZLEDİM SENİ
Sazların tel
tutar, besten yarışır.
Küslerin
sarılır, sende barışır.
Kurt kuzu
dost olur kırda yarışır.
ANKARA
Ankara, özledim seni,
Gelmedin dün
akşam, gözledim seni.
Hayalin
yanımda, hiç terk etmiyor.
Gönlümün
sesine, sözüm yetmiyor,
Öğüt verdim
kaç kez, para etmiyor,
ANKARA
Ankara, özledim seni.
Gelmedin dün
akşam, gözledim seni.
Bağırdım,
ses verdi, dağlar uyandı.
Avazım
korundan; bahçe, bağ yandı.
Dağlar,
taşlar feryadıma uyandı.
ANKARA
Ankara, özledim seni,
Gelmedin dün
akşam, gözledim seni.
Gelen
geçenlere, hep seni sordum.
Bin bir
hayal kurdum, düşleri yordum.
Gelmedin,
kafamı, taşlara vurdum.
ANKARA
Ankara, özledim seni,
Gelmedin dün
akşam, gözledim seni.
Hasretin
bağrımda, alev oldu gel!
Çağrı’ya
verdiğin mühlet doldu gel!
Gül benzi
sarardı, inan, soldu gel!
ANKARA
Ankara, özledim seni,
Gelmedin dün
akşam, gözledim seni.(27 Şubat 2013, Ankara/Kurtuluş)
ANKARA
KALESİ
Akara
Kalesi, karşımda durur.
Saaat
Kulesi’nin gonku tez vurur,
Ankara
çalışkan, işleri yürür.
Ankara
edalı, işveli, cilveli, kara,
Ankara,
yanaklar kırmızı, kaşları kara…
Sordum: “Kız
mahsunsun, yaralı mısın?
Ankara
içinden, Balâlı mısın?
Benim gibi
bahtı, karalı mısın?”
Ankara
edalı, işveli, cilveli, kara,
Ankara,
yanaklar kırmızı, kaşları kara…
Baksam kaş
indirir, yüzün asarsın,
Yüksek
dağlar senin gibi basarsın.
Tek güzel
sen misin kendin kasarsın?
Ankara
edalı, işveli, cilveli, kara,
Ankara,
yanaklar kırmızı, kaşları kara… (15 Nisan 2013, Ankara/Çankaya)
ANKARA ARTIK
YETER!..
Gecede
aradım, sustum oturdum,
Seninle
konuşup, hayaller kurdum,
Nice
soruları, kendime sordum,
Ankara
Ankara, göz yaşlarım sel!
Ankara
Ankara, artık yeter, gel!..
Seninle
birlikte, hayaller kurdum,
Seni
duvarlara, camlara sordum,
Tavanlara
bakıp, sorular sordum,
Ankara
Ankara, göz yaşlarım sel.
Ankara
Ankara, artık yeter, gel!..
Çağrı neden
kirpiklerin ıslandı?
Gözyaşların
yanağına yaslandı,
Hıçkırıklar
boğazından seslendi.
Ankara
Ankara, göz yaşlarım sel.
Ankara
Ankara, artık yeter, gel!.. (11 Nisan 2013, Ankara/Çankaya)
ANKARA BİZİM
OLMUŞ
Kocatepe
parlıyor, kolda bilezik olmuş,
Tacettin,
Hamamönü, parmağa yüzük olmuş
Altındağ
mühür vurmuş, Ankara bizim olmuş.
Ah,Ankara
Ankara, mührünü kazımışım!
Tapun
bendedir diye, öğünüp kasınmışım.
Ankara benim
yarim, ben güzele bakarım.
Anıtkabir
gerdanda, salkım salkım sarkarım.
Atam,
Atatürk sözün, kulağıma takarım
Ah, Ankara
Ankara, mührünü kazımışım!
Tapun
bendedir diye, öğünüp kasınmışım.
Kanım,
çoşkun bir pınar, kaynıyor, hem çağlıyor.
Ankara
güzelliği, beni ona bağlıyor.
Her bakış
yüreğimde, bana bakıp dağlıyor.
Ah, Ankara
Ankara, mührünü kazımışım!
Tapun
bendedir diye, öğünüp kasınmışım.
Bulutlar
hüzünlendi, yağmur yağdı gözlerim
Seyrettim
Ankara’yı; doldu, taştı gözlerim
Bana bir
masal gibi, ettiğin her sözlerin
Ah, Ankara
Ankara, mührünü kazımışım!
Tapun
bendedir diye, öğünüp kasınmışım. (12 Nisan 2013, Ankara/Çankaya)
ANKARA
AĞLIYOR,
Ankara ağlıyor,
sazlar ağlıyor,
Şarkılar
ağlıyor, sözler ağlıyor.
Sen benim
gönlümü, çalıp gideli,
Baharlar
ağlıyor, yazlar ağlıyor.
Ankara,
turnalar, kazlar ağlıyor.
Kalbim bir
yanardağ, yandı dağlandı.
Ankara
aşkına, kandı bağlandı.
Şu gönüm
dağlandı, sinem dağlandı.
Gelinler
ağlıyor, kızlar ağlıyor,
Ankara
ağlıyor, sazlar ağlıyor.
Ellerim
kavruldu, yüreğim yandı.
Bağrım alev
aldı, canevim yandı.
Bu acı,
feryada, âlem uyandı.
Denizler
ağlıyor, nehir ağlıyor
Ankara
ağlıyor, şehir ağlıyor. (12 Nisan 2013, Ankara/Çankaya)
BENİ ÇALAN
ANKARA
Beni benden
sen çaldın, tutuştum hey, Ankara!
Suçlusun,
kabahatli, yüzün kara, kapkara.
Sana kendimi
verdim, postum önüne serdim.
Beni senle
karıştır, teknede kara kara…
Hey, Ankara
Ankara, benim talihim kara!
Her yaptığın
oyunla, düşürdün beni dara.
Cilve ettin,
naz ettin, dedin: “Sana az ettim!..”
Sonra şu
kara bahtım, bıraktın iki zara!..
Hey, Ankara
Ankara, yüreğim oldu yara!
Gidip gidip
gelmekten, her yanım oldu kara.
Ben ne ettim
sana ki, hep intikam alırsın?
Bir defa aman
vermez, sokarsın beni dara.
Ankara
çağlayanım, yok bana ağlayanım,
Her gün
vurursun bir ok, yüreğim dağlayanım.
Her yere
geçer sözün, daha neremde gözün?
Verdiği
kararlarla el, kolu bağlayanım. (14 Mart 2013, Ankara/Çankaya)
HEY, ANKARA
ANKARA!
Ay oldu sene
geçti, yıllar yılları seçti,
Ankara hiç
bakmadı, vurdu da gelip geçti
Seni doğuran
ana, hangi çeşmeden içti.
Hey, Ankara
Ankara, açtın bağrımda yara!
Bana
dönmeyen yüzün, bacalardan kapkara!
Yârim mektup
okuyor, yılı yıla dokuyor.
Hergün
önümden geçer, Ankaramsı kokuyor.
Bakınca kaş,
indirir, yüreğimi yakıyor.
Hey, Ankara
Ankara, açtın bağrımda yara!
Bana
dönmeyen yüzün, bacalardan kapkara!
Yedi yıldır
hasrette, sıladan çok uzağım.
Felek kastın
nedendir, bana kurdun tuzağım?
Sıladaki
habere, telim, tüyüm, tozağım.
Hey, Ankara
Ankara, açtın bağrımda yara!
Bana
dönmeyen yüzü. bacalardan kapkara! (Pazar, 10 Mart 2013, Ankara/Çankaya)
DUY SESİMİ
ANKARA!
Beni
görmemezden gelip geçersin
Abdullah
Çağrı’yı kasten seçersin
Ot mu
sandın, tam ortamdan biçersin?
Duy sesimi,
feryadımı Ankara!
Utanırsın,
yüzün olur kapkara.
Hak aradım,
haksız oldum oturdum.
Geleceğe
dair hayaller kurdum
Senin kimler
sırtına binmiş yurdum?
Anla artık
figanımı Ankara!
Derdim
duyar, yüzün olur kapkara.
Ego yapıp
benliğine uyarsın.
Şüphe, zana;
yalan dolan koyarsın,
Devran
döner, doğru sözü duyarsın
Yetti artık
ettiklerin Ankara!
Pişmanlıktan,
yüzün olur kapkara.
Dostlarımdan
çok gerçeği sakladım,
Üzülüp
incinir, diye akladım,
Eşi, dostu
care diye yokladım.
Dindir
ıstırabım dindir, Ankara!
Yola gelin,
yüzün olur kapkara.
Yedi yıl
gurbette, sarardım soldum.
Çilelerle
piştim, sabırla doldum.
Bayram Veli,
Yesevî, Yunusca doldum
Dinle,
feryat figanımı Ankara!
Ah vah,
dersin; yüzün olur kapkara! (Cumartesi, 4 Ocak 2013, Ankara/Çankaya)
ANKARA YANA
YANA
Ankara yana
yana,
Kapımna
düşeceğim,
Vurgunluğum
hep sana,
Aşkınla
pişeceğim.
Aksın bütün
zamanlar,
Yok olsun
tüm amanlar,
Verdiğin
söz, tamanlar,
Peşine
düşeceğim.
Aklımdaki
ismini,
Zihnimdeki
cismini,
Güzel günün
küskünü,
Gönlümden
atacağım.
Zaman akıp
geçse de,
Ömrüm sensiz
geçse de,
Felek beni
biçse de,
Yalınız
yatacağım. // 6 Ocak 2013, Ankara/Çankaya
SÖYLE ANKARA
Ankara
Ankara, canım Ankara,
Ne
güldürebildin ne gülebildim.
Ellerin
içinde garip, kimsesiz,
Ankara
Ankara, söyle Ankara?
Ne sevine
bildim ne sevebildim.
Ankara
Ankara, ben bahtı kara.
Güzel gün
görmedim, sen çektin dara.
Ciğerlerim
göz göz, oldu hep yara
Ankara
Ankara, söyle Ankara?
Ne oynaya
bildim ne yelebildim.
Ankara
Ankara bahtı kapkara.
Gündüzlerin
olur, gecen kapkara.
Zaman geçmez
saysam, ömür Ankara.
Ankara
Ankara, söyle Ankara?
Ne kendime
geldim, ne gele bildim. // 7 Ocak 2013, Ankara/Çankaya
ANKARA
KAPISINDAN,
Ankara’da
Ahiler, ulu yerde kâm almış.
Ankara,
Ankara’da, böyle büyük nam salmış.
Ahi Yakup,
Çelebi, Sinan, Şucca ve Melek;
Yörükdede
atıldı: “Biraz da arzda yelek!”
Ahiler,
Hacıbayram, Şerafettin, hepisi.
Karyağdı,
Tezveren,Tacettin ile gerisi…
Paygamber,
önümüzde ulularun ulusu,
Ağustun
dostumuzun, mabedinde dolu su.
Hepimiz,
dört bir yanda oturduk, abdest aldık.
Desen desen
kilimler, üstünde namaz kıldık.
Dört büyük
din ulusu, dört bir yanda göründü.
Karena
Kapısı’ndan sonsuzluğa yüründü.
Bir Cuma
Salasında toplandık dört bir yandan.
Nurlarından
bellidir, asil gen ve de kandan.
İç içe Evrenlerden,
yüce zamana vardık.
Bilinmez,
hissedilmez, titreşimleri yardık.
Düşünce
oklarını, en uzağa fırlattık.
İzafi zaman,
mekân, son sınıra dayandık.
Ankara
kapısından, çıktık Miraç’a daldık.
Tekâmül son
sınırda, durup öylece kaldık.
Yedi süptil
bedenden, soyunup öze vardık.
Altıncı
boyut Miraç, Bütünde Bütün olduk.
Ankara bizi,
Bir, ve Bütün’de birleştirdi.
Yedi süptil
bedende, Tek etti, yerleştirdi… // 8 Ocak 2013, Ankara/Çankaya