1 Nisan 2015 Çarşamba

AŞK VE SEVGİ ŞİİRLERİ (I) Abdullah Çağrı ELGÜN

RUHUM ELEM İÇİNDE  
Gözlerin, gözlerime bir dalıp bir çıkıyor,      
Kahrolup boğuluyor, ruhum elem içinde.                  
Dalgalar ne de hırçın, bedenim parçalıyor;                 
Kahrolup boğuluyor, ruhum elem içinde.                             

Ya yok olup gidecek, ruhum beden içinde;                 
Ya hepten dirilecek, bu üç beş gün içinde          
Bir beden ki bedenim, bedenimin içinde,           
Kahrolup boğuluyor, ruhum elem içinde.                             

Gözlerin, sözlerine bir mânâ katmak için,          
Derinlere, inerek yaram kanatmak için     
Parçalayıp  göğsümü kalbim çıkartmak için               
Mızrak olmuş, kanımı kanına katmak için                  
        
Sadık kölen Hamza'ya yaptı yapacağını            
Hint'in eline verdi çıkardı bıçağını            
Ne aciz kul, bu insan yaşayamaz çağını             
Köle ve Hint, bu kula yaptı yapacağını                                

Ben Hamza'nın kalbiyim, Hint dişinde çiğnenen         
Yakmış intikam hırsı, örseleyip çiğnenen          
Bu aşk, öyle bir aşk ki töre, yasa çiğnenen                 
Bu başımı yiyecek, mezarımsa çiğnenen                                                                         
                           12 Aralık  l996, Kazakistan/Almatı 


NERELERDESİN?

Kaç gündür yok idin vermedin haber,
Sahi doğru söyle nerelerdesin?
Dökülmüş omzuna saç kabar kabar,
Hadi doğru söyle nerelerdesin?

Kimlerle beraber, kimle oynaşta?
Sürmeler çekilen, o kalem kaşta,
Söyle sevdiğini, bilem, kaç yaşta?
Şimdi doğru söyle, nerelerdesin?

Kimlerle bahçede, kimlerle bağda?
Bilmem Erciyes mi, yok, Ali Dağda!..
Çaybağları, Gesi, Erkilet bağda,
Hele doğru söyle nerelerdesin?

Sensiz, gözlerime uykular haram,
Döne döne yastık, bağrıma saram.
Açıldı dikişler, onulmaz yaram,
Gel kız, doğru söyle nerelerdesin?

Bir ananın koynunda mı, koyda mı?
Düğünlerde ayakların kayda mı?
Çağrı der: “Güzellik sana soyda mı?”
De can, doğru söyle, nerelerdesin?..
                                  28 Ekim 2007,Kayseri/Fevziçakmak


GİTME, DİYOR!

Bu ne sevda sende, bu ne büyük aşk?
Yeşil gözlüm, gitme diyor ağlıyor.
Sana güzellerin, gözleri yasak,
Yeşil gözlüm yitme, diyor ağlıyor.

Her güzeli sevdim, sardım sanarak,
Ah, edip haline zanla, yanarak!
Kalabalık etrafıma, kanarak,
Yeşil gözlüm, etme diyor ağlıyor.

Dertleri yük edinmiş, kara bağlamış,
Gelecekten korkan, gözler ağlamış.
Yürekçiği göz göz, yara bağlamış,
Yeşil gözlüm, gitme diye ağlıyor.

Çağrı, der:  “Kıskançlık, tatlı bir bela!”
Bıraksa talihi, kendince kala.
Yorgunluk izleri, gözlere dola,
Yeşil gözlüm, gitme diye ağlıyor.
                           1 Ocak 2006, Kayseri/Fevziçakmak


GELİŞİNİ SEVDİĞİM

Kumru gibi damdan dama konarak,
Süzülerek, inişini sevdiğim.
Dağıtmış saçını, omza şalını.
Salınarak, gelişini sevdiğim.

Bir seksene, karar verdim boyunu.
Akkışlalı, Türkmen derler soyunu,
Hatice anamdan almış huyunu,
Bürünerek gelişini sevdiğim.

Çağrı’nın gözünü bulut bürüyor,
Yanağına yağmur, dolu yürüyor.
Hasret onu, arkasından sürüyor.
Bana doğru, gelişini sevdiğim.
                     16 Ocak 2006, Kayseri/Fevziçakmak


ÖRMEK İSTERİM

Ey gönlüm bülbülü, bahçemin gülü
Seni bir tenhada, görmek isterim.
El, âlem duymasın, ettiğin zulmü,
Seni, ilmek ilmek, örmek isterim.

Mecnûn’u çöllere, düşüren bu aşk,
Ferhat’a dağları, deldiren bu aşk,
Kerem’i ateşte, yandıran bu aşk
Senin ateşinde, yanmak isterim

Sana feda, olmak ister bu canım.
Uğruna sebildir, akacak kanım.
Sen gönül sultanım, olursan hanım.
Sarılıp koynunda, kalmak isterim.

Aşkına mahkumum, yüz vermesen de.
Sönmüş ocağıma, köz vermesen de.
Aşkıma karşılık, öz vermesen de.
Yanında kul olup, kalmak isterim.

Ali dağ, Yılanlı, Eşsiz Erciyes,
Başı duman duman, sessiz Erciyes.
Volkanı, lavı çok, taçsız Erciyes,
Koynunda kavrulup, yanmak isterim.
                  4 Ocak 2007, Kayseri/Fevziçakmak


AKAR GİDERİM

Şikayetim vardır, kendi kendimden
Her güzele bakıp, kanar giderim.
Güzeli sevmeyi, sevap bilirim.
Böyle aşk mumunda, yanar giderim.

Sevdalıyım, güzellere vurgunum.
Durgun deniz gibi, ben de durgunum.
Güzeli görünce, sorman, yorgunum.
Böyle aşk mumunda, yanar giderim.

Bazen Ferhat olup, dağları delen.
Çöllerde Mecnûn’a, arkadaş olan,
Şirin’le, Leylâ’da, gerçek aşk bulan.
Nice Züleyha’ya, kanar giderim.

Ben aşkın elinden, olmuşum hasta.
Olmazsam güzeller, kalırlar yasta.
Kıristal tepside, bir altın  tasta.
Dudaktan dudağa, konar giderim.

Elâ gözlülerin, kendi özünde,
Sarı saçlıların, ateş közünde.
Adına aşk denen, sözün, özünde,
Çağrı’yım, her gönle, akar giderim.
                19 Ocak 2006/Kayseri/Fevziçakmak


DOLMAK İSTERİM

Ne bir mesaj yolla ne de çağrı at,
Çağrı’yı yarlardan, yarlara fırlat!
Kanayan yarama, bir de neşter at.

Kınalanıp renk renk dollmak isterim,
Ayaklar altında kalmak isterim.

Gez, eğlen gönlünce, zevklerini tat.
Gam keder ne, bilme; dertlerini sat.
Bu Çağrı bahtsıza, bir dert de sen kat.

Aşkınla dertlerde, kalmak isterim.
Senle dertten derde, dalmak isterim.

Eziyet ettikçe. sana gülerim.
Göz yaşımı, gözyaşımla silerim.
Ben Çağrı’yım, sana huzur dilerim.

Huzuru, seninle, bulmak isterim.
Aşkınla dopdolu, dolmak isterim.
                       20 Ocak 2006/kayseri/Fevziçakmak


OLMAK İSTERİM

Şu uçsuz bucaksız, dünyada dara,
Talihim gülmüyor, düşmüşüm zora.
Düzelmez bu bahtım, ezelden kara.

Kapkara, toz duman, olmak isterim.
Bedenim ateşe, salmak isterim.

Dünya meşakkati, insana zordur.
Zayıflık, güçsüzlük adama hordur.
Acılar, çileler ateşten kordur.

Bağrında kor, ateş, kalmak isterim,
Bir uzun rüyaya, dalmak isterim.

Ruhumda işkence, kırbaçlar yerim,
Korlar söner, ateş yakmaz, bir erim.
Sığındım Yaratan, Allah’ım Kerim

Her ne verse Mevlâm, almak isterim.
Tabî olup, Rab’la dolmak isterim.
                        21.Mayıs 2006, Kayseri/Fevziçakmak


YER BULAMAZSIN

Giyinip, kuşanıp koku sürsen de?
Bensiz eğlenecek, yer bulamazsın.
Kırk güzel içinde, gül görünsen de.
Eğlenmek için sen, yer bulamazsın.

Mecnûn gibi çölden çöle, düşsem de,
Ferhat gibi sarp dağları, delsem de,
Kamber olup, bu diyardan gitsem de,
Gönül sarayıma, sen giremezsin.

Bensiz yadellerde, dağıtsan da sen.
Günlerce ah, edip ağlatsan da sen,
Kıskandırıp beni, kahretsen de sen,
Bu aşkı gönlümden, sen silemezsin.

Dünya benim diyen, yüksekte başın.
Âlemi hiç sayan, öldüren kaşın.
Daha yeni yetme, kaç ola yaşın?
Bu yaşa bir daha sen gelemezsin.
15 Mayıs 2006, Kayseri/Fevziçakmak


İSTERİM

Bana doğru bakıp bakıp, koşarlar,
Sökerce gömleği dışa taşarlar,
Bir sağa bir sola yürek kasarlar,
Başımı yaslayıp kalmak isterim.

Başı bana doğru koşan memeler,
Yürekte şelale coşan memeler,
Gömlekten dışarı taşan memeler,
Okşayıp elimle, sormak isterim.

Destur ver, bir seni göreyim hanım,
Bırak mahremine gireyim hanım,
O gül memelerin, dereyim hanım,
Seninle, bir ömür sürmek isterim,

Hanım, güzel kokun, mest etti beni.
Her yandan kavrayıp, test etti beni.
Baygınca bakarken, rest etti beni.
İzin ver, yanına gelmek isterim.

Düğmeler zorlayıp, taşan yumrular,
Gel gel edip, sonra düşen yumrular,
Yanımda duranda, şişen yumrular,
Ruhsat ver, koklayıp öpmek isterim.

Bir gönca misâli, tomurcuk durur.
Yaslanmış göğsüne, birlikte yürür.
Oynadıkça kalbim, duracak olur.
Sevip okşayarak, sormak isterim...

Tomurcuk bağlamış, o gonca güller
Günahlara sokan, o gonca güller
Yaslanmış sinene, o gonca güller
Tek bir gece, senle, olmak isterim
               14 şubat 2005, Kayseri /Fevziçakmak


DÜŞÜNDÜM AĞLADIM  

Felek mutluluğu bana çok gördü.
Düşündüm ağladım, masa başında.
Eller gülüp düğün, dernek yaparken,
Feleğe kahrettim, masa başında.

Aslan, kaplanlara, tokat atardım.
Ortalığı, toz dumana, katardım.
Ejderlerle uyur, yılan tutardım.
Gözlerim çağladı, masa başında.

Köroğlu misâli, çaka satardım.
Direnene bir el, ense atardım.
Boğayı omuzlar, tor tay tutardım.
Gözyaşlarım aktı, masa başında.

Kurtla kuşla, çakallarla döğüşür,
En azılı, köpeklerle boğuşur,
Deli, çaka satsa, teni buruş.
Buğulandı gözler, masa başında.

Korku nedir bilmez, idi serimiz.
Yiğitlikte kılıç kesmez, derimiz.
Kafdağı’ydık ulaşılmaz, yerimiz.
Bulandı gözlerim, masa başında.

Erkekler ağlamaz derdim, kendimce.
Yiğitliğe helâl gelmez, serimce.
Dünyaya okudum meydan, ömrümce.
Çaresiz ağladım, masa başında.
      
Kaç yıl geçti, ben hasretle yaşarken,
Hayat pazarında, dağlar aşarken,
Boz bulanık seller gibi, taşarken,
Sessizce ağladım, masa başında.

Hiç sitem etmedim, hiç şikayet yok!
Kimi zaman, açtım kimi zaman tok.
Ben bildim bileli, yok mutluluk, yok!
Yığıldım, ağladım, masa başında.

Derdim, kimselere diyemedim hiç.
Neydi ki bilmedim, şu bendeki suç.
Zaman zaman hayat, bana oldu güç.
Hıçkırdım, ağladım, masa başında.

Çok çileler çektim, çok şeyler gördüm.
Hayat kilimini dokudum, ördüm.
Kusuru, günahı kendimde gördüm.
Yıkılıp ağladım, masa başında,
                   29 Temmuz 2009, KAYSERİ/Fevziçakmak


GELİRİM SANA

Ne bir mesaj yolla ne de çağrı at,
Çağrı’yı yarlardan yarlara fırlat,
Kanayan yarama bir de neşter at.
Güler, tebessümle gelirim sana.

Gez eğlen gönlünce her bir zevkten tat,
Gam, sıkıntı bilme bütün derdi sat.
Bu bahtsız Çağrı’yı yerden yere at.
Güler, tebessümle gelirim sana.
                    15 Nisan 2007, Kayseri/Fevziçakmak


GİDİŞİNE

Ey sevgilim, buradan; benden uzak gideli
Seller bastı ovayı, ağlamakta gökyüzü
Hayâlin gizleyerek bana azap edeli
Irmaklar gazaplandı, yıktı tümseği, düzü

Bende bir hal kalmadı, yandı kül oldu yürek
Görenler bu halime diyor, inmeli yürek
Gönül evim yıkıldı, dayanmaz oldu yürek
Kar yağdı saçlarıma, ömrümün geldi güzü
                                     
Alev beni yakmıyor; soğuk, buz dondurmuyor
Nice berrak ırmaklar,  içsem de kandırmıyor
Eyyüp’ün yaraları bedenim ondurmuyor
Mevsimsiz kar yağmakta, bembeyaz etti düzü

Sen gittin ey, güzelim ayyuka çıktı sözler!
Ne çok aşıkın varmış, hergün yolunu gözler
Bin hayâl tablosunda dalar uzağa gözler;
Sensiz yaz akşamları, tez geçer, gelir güzü

Baharın gözü yaşlı, düşman güldü güleli
Atmış başın dağlara, saldım bir tay yeleli                            
Aklım başıma gelip, kendim bildim bileli          
Çığ örter bedenimi, söner tenimin közü

Mor salkımdır ışıklar, gün batar, al al olur
Bir ümit ışığıdır gökyüzünde, ay olur
Yıldızlar göz ederken gece son fecir olur
Uykuda rüya sarar,  oyalar durur bizi
                    16 Nisan 2007, Kayseri/Fevziçakmak


YILLAR   
                   
Ah ömrüm, yıllar ne de çabuk akıp geçti.          
Hayat rüzgâr gibi bir şeydi,  yıkıp geçti.            
Kırık kalbim kâsesi, ne etsem hepsi boş            
Yaşamak bir kasırgaydı ki yakıp geçti.
                                     
Koştuk, bir nice zaman, sevgilinin peşinde                 
Engeller birer adım, ülkümüzün eşinde              
Ne yorulduk, ne yıldık, ne de döndük bir adım.          
Hayatımız fırtına, bir al tayın döşünde.    
                           
Yel vurdu, rüzgar attı, nice zaman dört yana.    
Yıkıldık, gel gitlerin uğradığı o hana;                 
Çektik bin bir sıkıntı, istikbalimiz gitti      ,       
Nice genç yaşımızda, bulandık kandan kana.    
                           
Okullardan kovulduk, aldık bir nice ceza,         
Bu, millet çocuğuna eziyetti hakeza,                  
Siyaset girmiş yurda, millet arı kovanı      ,       
Kimi görse, kesiyor; suçlu suçsuza ceza.  
                           
Ülkümüz, mefkûremiz, hayal ötesi, uçmuş.       
"Ülkü", "Turan" haince ve de masalmış, suçmuş.                
Sovyet Rusya yıkılır, görünür Turan iller.                  
Sizin bu sözlerinizin, temeli çürük, uçmuş.                                    

"Türk'üm" demek bir başka, sanki başka ırktanım!    
Öz yurdumda garibim, palyaçoyum, sirktenim.          
İslâm ruhumu sarmış, nurdan bir fanus gibi;              
Ben, bu yurdun özüyüm; üç, yediyim, kırktanım.                                   

Muhammed'im sözünde, inkâr etmez aslını                 
Bunlara ne oldu ki yalanlıyor neslini ?!.            
Hele şunu bilin ki köksüzlük, öksüzlüktür.                 
Aslını inkâr eden kayıbeder neslini...       
                           
Ey milletim, Türklüğüm, dön aslına aslına!                
Yetmiş göbek dolaşsan, yine dönen aslına.                 
Kabuktan köz mü olur, yabandan öz mü olur?           
"Asıl azmaz, bal komaz"; asıl döner aslına.                                                                    
                                            30 Aralık 1979, Kayseri/Fevziçakmak  
               
HÛ!..

Tutar bir “Ah!”, ceylanları “Yâ hûlarda!”
Her gönül yunur ah ile, yâ hûlarda!
Sanma her gün, ah ile bedbaht olunur!
Dirilir kul, hûşu ile yâ hûlarda...

İnsan “Ah!” ederek yolun ararsa da,
Erişir  “Hû!..” çekenler bir gün maksada.
Dünya denen bu yalandan vazgeçip
Kavuşur  “Hû Allah!”, diyenler maksada!
                                 12 Mayıs 2004, Kayseri/Fevziçakmak


TANRIM 

Tanrım açtım elimi,
Bağışla bu kulunu,
Senle dolu gönlümü,
Kabul eyle Yarabbi!

Yolda şaştım yoruldum,
Bildim hep miskin kuldum,
Kırk kapıdan kovuldum,
Sen kabulet Yarabbi!

Gönlümde, bir kırık saz,
İnliyor avaz avaz,
Yazıcı halimi yaz,
Bağışla sen Yarabbi!

İnsan sevdim, insanca,
Yaratılmışı, tamca.
Bir gül gibi, hep gonca.
Hoşça sevdir Yarabbi!

Okudum ben heceyle,
Şafak, tanla geceyle,
Yaratılmışı sevdik,
Yaratan, O Yüce'yle
                   13 Nisan 2000,Kayseri/Fevziçakmak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder