1 Nisan 2015 Çarşamba

MEMLEKET ŞİİRLERİ - 1, Abdullah ÇAĞRI ELGÜN

















TÜRKİYE’M

Türkiye Türkiye vatan Türkiye’m
Dillerde söylenen türkü Türkiye’m
Dağlarların, ovalar, nehir göllerin    
Hasretin içimde dinmez Türkiye’m

Türkiye’m Türkiye’m  canım Türkiye’m
Sana akmak ister kanım Türkiye’m

Ağrı, Süphan, Erciyes’in çok özel
Van, Hazar’la, İznik, Salda’n hep güzel 
Dicle, Fırat, Kızılırmak ne güzel
Sen gibi yâr olmaz bize Türkiye’m

Türkiye’m Türkiye’m canım Türkiye’m
Görenler hep hayran sana Türkiye’m

Cami, Kilise; Havra, dimdik durur
Haham, Papaz, İmam yan yana yürür
Kin, nefret yaşamaz ülkemde, kurur
Hoşgörü direği duran Türkiye’m

Türkiye’m Türkiye’m canım Türkiye’m
Peygamberler yurdu olan Türkiye’m

Sende insan vardır, insanlar hası
Sana uğrayanlar unutur yası
Hazreti Mesih’in gizlenen tası
İstanbul koynunda sırdır Türkiye’m

Türkiye’m Türkiye’m canım Türkiye’m
Ana gibi bir yâr olan Türkiye’m 

Dört büyük din sende aşkla duruyor,
Sıkışan gönüller sana uğruyor
Senin varlığında huzur buluyor
Gönülleri tamir eden Türkiye’m

Türkiye’m Türkiye’m canım Türkiye’m
Geleni bahtiyar  eden Türkiye’m

Ali Şir Nevâî, Kaşgarlı Mahmut
Yunus, Hacıbektaş, Mevlânâ bir kut
Kürşat, Bilge Kağan, Fatihler’e yurt,
Gönüllere akan sevgi Türkiye’m

Türkiye’m Türkiye’m canım Türkiye’m
İlim irfan beşiğisin Türkiye’m

Şehirlerin medeniyet beşiği
Kültürün var çok dinlerin eşiği
Ben Çağrı’yım bu vatanın aşığı
Aksın kanım toprağına Türkiye’m

Türkiye’m Türkiye’m canım Türkiye’m
Çağrı, her dem, sana kurban Türkiye’m (Kayseri, 21  Aralık 2007)


TÜRKİYE’M

Aslı, Kerem; Arzu, Kamber’i bilen,
Ferhat, Şirin; için dağları delen,
Züleyhaca, zindanlara itilen,
Yusuf Yusuf kokan canım Türkiye’m.

Esir olup pazarlarda satılan,
Öz kardeşçe kuyulara atılan,
Çıkarılıp üç akçeye satılan,
Yakup Yakup gözyaşımsın,Türkiye’m.

Dünyaya hükmetmiş Mete Han gibi,
Tonyukuk, Kültiğin, Bilge Han gibi,
Cengiz Han, Attillâ, Timur Han gibi,
Şol gönlümde hanlar hanı Türkiye’m.

Mavi Göksu, Kızılırmak, Sakarya,
İlden ile dolaşarak akar ya?
Yeşil Tuna, öksüz öksüz bakar ya?!.
Irmak ırmak gönle akan Türkiye’m

Herkesçe söylenen söz, dil Türkçede,
Çocuk, delikanlı, il il Türkçede,
Anamın ak sütü, öz dil Türkçede,
Her gün seslendiğim, Türkçe’m  Türkiye’m.

Yıldırım, Fatih’le, Yavuz elinde
Çoşkun akan Kızılırmak selinde
Sevdiğimin gonca, açmış gülünde
Dünyamı süsleyen şiir Türkiye’m
Hoca Ahmet, Yunus, Hacı Bektaş Veli
Esrar Dede, Taptuk, Hacı Bayram Veli
Bosnevî, Pîr Sultan, Mevlâna eli
Kadı Burhaneddin, özü Türkiye’m
Havada savrulan rüzgar, yelinde
Çalınan sazlarda, dergah telinde
Kaygusuz, Pîr Sultan Abdâl dilinde
Yesevî, Nesimi, Mansur Türkiye’m
Namık Kemal, Yahya, Haşim ve Fikret,
Necip Fazıl, Mehmet Âkif’e şükret,
Niyazi Yıldırım, Atsızca fikret
Fikret, Haşim, Yahya Kemal Türkiye’m.

Ana vatan, ülkem, canım Türkiye’m,
Dünya mücevheri, kanım Türkiye’m,
Çağrı der ki: “Anam yârim,Türkiye’m,
Türkiye’m Türkiye’m benim Türkiye’m.


MEMLEKETİM TÜRKİYE’M 

Erzurum’da Dadaşların sekiyor;
Erzincan'da maden suyun akıyor.
Fırat'ın köpürüp coşup taşıyor;
Toprağımsın, vatanımsın Türkiye’m.
        
Afyon'unda dağlar yüce mi yüce,
Dumlupınar Sakarya'dan iyice;
Eskişehir, gecelerden şen gece,
Anam, bacım, kardeşimsin Türkiye’m.
        
Ankara'da Tiftik, Mernos yünlüdür,
Van'da renk renk gözlü kedin ünlüdür,
Sivas'ın bıçağı, Kangal bellidir.
Anam, yarim, memleketim Türkiye’m.
        
Başkentinde pişer ekmeğin, aşın;
Antalya'da durur Derme ve Kaş’ın,
Pamukkale'n beyaz, kar ve güneşin,
Bir eşin yok şu dünyada Türkiye’m.
        
Erzincan'da duman dumandır başın.
Erciyes'te beyaz, örtülü saçın,
Ağrı,,Cûdi,Süphan göklerde başın.
Doyulur mu hasretine Türkiye’m?
                                     
Şehirlerin süslenerek yürüyor,
Koyun, kuzun dağlarını bürüyor,
Kısrakların dolu dizgin iniyor,
Şahlanışın kıskandırır Türkiye’m.
                           
Kızılırmak Kızıldağ’dır kaynağın
Fırat'ının köpüğünde berrağım.
Yeşil ırmak, yeşil cennet durağım.
Çiçek çiçek bahçemizsin, Türkiye’m.
                                     
Erzurum'da Palandöken'in nurdur.
Adıyaman kovanında saf baldır.
Bursa ,Bolu cennetinden diyardır.
Sen renklerin cümbüşüsün Türkiye’m.
                           
Yunus'un, Mevlânâ ve Hacıbektaş,
Hot Mümin gönlünde oldular bir baş
Türk mührü vurdular, diktiler çok taş
İnsanlığın yüreğisin Türkiye’m
                                    
Aksaray’la, Sultanahmet durağım,             
Fatih, Şehzade’dir her gün uğrağım.
Ayasofya, Topkapı’dır sarayım
Boğazların köprüsüsün Türkiye’m.

Çağrı der ki: “Meşhur oldu Van Gölün.”
İlimle irfanı, bu yurtta bulun
Akşehirli Nasrettin’e pek gülün
Şen gönüller sultanısın Türkiye’m. (Kayseri, 28 Nisan 1999)


BU BENİM MEMLEKETİM

Dağları koyun dolu,
Orman patika yolu,
Uzanır bana kolu,
Bu benim memleketim.

Edirne Kars Kosova
Yanar gönlümde yuva
Su çeker kova kova
Bu benim memleketim

Dağlarında üzüm var
Söylenmemiş sözüm var.
Orda  iki gözüm var
Bu benim memleketim

Memleketim dereli
Askeri var bereli
Sor yolcuya nereli?
Bu benim memleketim.

Yaylasında çiçekler
Sevdalıdır böcekler
Soğuk, buz içeçekler
Bu benim memleketim.

Ben, doğdum baharında,
Kışında ve karında
Güzellik var yarında
Bu benim memleketim.

Havası bir suyu bir
Köy köy dolaş, huyu bir.
Örf, adeti, toyu bir
Bu Benim memleketim

Diyarbakır, Karslısı,
Edirne, Maraşlısı,
Çağrı hilâl kaşlısı,
Bu benim memleketim (Kayseri, 28.04.1999)


SİSLİ ERCIYES

Kayseri güzeldir bağları bostan,
Alidağ, Yılanlı, Erciyes aslan.
Her çeşit sebzeyle dört mevsim beslen,
Türkülerle coşup sevdayla seslen

Gam yüklü, dert yüklü yaslı Erciyes,
Başı duman duman, sisli Erciyes.

Erciyes'te mantar, balın kovanla,
Ne de güzel yenir peynir, soğanla,
Dağda ot sürerler, öküz, düvenle,
Soğuk suyun zemzem çok iç güvenle.

Gam yüklü, dert yüklü yaslı Erciyes,
Başı duman duman, sisli Erciyes.

Benim gibi dert yüklenmiş başın var,
Eteğinde eksilmeyen kışın var.
Ağustos ayında karlı başın var.
Tekir ile Develi'de Kuşun var.

Gam yüklü, dert yüklü yaslı Erciyes,
Başı duman duman, sisli Erciyes.

Bencileyin başın dertte mi senin?
Hasmın mı var, korkun, dostta mı senin?
Harmanın, ekinin deste mi senin?
Niçin, başın duman, yasta mı senin?

Çağrı’ca gam yüklü, yaslı Erciyes,
Başı duman duman, sisli Erciyes. (Kayseri, 25  Mart 2005)


HEY, ERCİYES!  

Hey Erciyes, başın neden dumanlı?
Ali Dağı derler, şöhretli, namlı,
Hisarcık, Talas’ın villalı, damlı.
Derdi çok, gamı çok,  mağrur Erciyes.
Başı her zaman kar, duman Erciyes.

Saçında kıların,  beyaz bürümüş,
Akan suyun Çaybağlara yürümüş,
Beyaz karın Ağustoslar kürümüş,
Gam kervanı rüzgarlara yüklerim,
Dost yüzleri doruğunda beklerim.

Yaylana çıkanlar seni bilirler,
Cümle halkın eteğine  gelirler,
Bozkurtların doruğunda ulurlar,
Sen gibi güzel dağ, var mı Erciyes?
Sana da bu yerler, dar mı Erciyes?

Nice uygarlıklar sende kurulmuş,
Boyuna bosuna çok bey vurulmuş,
Seni görmek için çadır kurulmuş.
Gizle güzelliğin, bürün Erciyes,
Gizli gizli, bana görün Erciyes

Çağrı der. “Güzellik, sade sende var,
Sürmeli kaşların,yüzde ben de var.
Boyun, posun, edân bilmem kimde var?”
Al yeşil süslenip beslen, Erciyes,
Ali dağ, Talas’a yaslan Erciyes. (Ankara, 4 Mayıs 2012)


GÖNÜLLERI YAK ERCIYES

Yazın kışın belli değil,
Sevdaların elli değil,
Ayık, sarhoş belli değil,
Ah, Erciyes vah, Erciyes!
Gönülleri yak Erciyes.

Erciyes'ten geldim geçtim,
Tekir Pınarı'ndan içtim,
Sevenimden ayrı düştüm,
Ah, Erciyes vah, Erciyes!
Gönülleri yak Erciyes.

Yeni ormanı, meşesi,
Talas, Alidağ köşesi,
Aşk için derde düşesi,
Ah, Erciyes vah, Erciyes!
Gönülleri yak Erciyes.

Yükseklere kurulmuşsun,
Sanar herkes yorulmuşsun,
Kaç güzele vurulmuşsun,
Ah, Erciyes vah, Erciyes!
Gönülleri yak Erciyes.

Çağrı sana hürmetkârdır,
Başın beyaz ala kardır,
Yükseğinden dünya dardır,
Ah, Erciyes vah, Erciyes!
Gönülleri yak Erciyes. (02 Şubat 2001/Kayseri)


ERCİYES

Kışın gidip bahar, yazın gelince,
Akar suyun kar, bulanık Erciyes.
Karların eriyip, çiçek derince,
Dağlarında, kekik kokar Erciyes.

Doruğuna çıkanlara haber sor?
Yakar soğuk, yüzler solar, alev kor.
Senin yükseğine tırmanmak, ne zor!
Ak saçları, lüle lüle Erciyes.

Rengarenk doruğun, çayır çimenin.
Yaban atın, mor sümbülün, çimenin,
Göletine, dalıp dalıp çimenin,
Bir daha, su yüzü görmez Erciyes.

Gelincik, köstebek, bıldırcın, keklik,
Üç bin metre yükseğinde, bir teklik,
Hörgüç Kaya, Kuzey Buzul’da yüklük,
Şeytan Dere’n, Süt donduran Erciyes.

Mangallar yakılmış eller tütsüde.
Çadırlar kurulmuş keçe, üstü de.
Erciyes’in başı duman, tütsüde.
Çayır, çimen, kekik kokan Erciyes.

Yaylana çıkınca Çağrı der: “Sek sek!”
Pastalar, börekler, şişkebap ve kek
Göklerdeki başın, der ki: Tanrı tek!..
Başına, çiçekler takan Erciyes. (24 Haziran 2000/Kayseri)


KAYSERİ’YE SÖZÜM VAR

Anamsın, yarimsin, ey güzel belde,
Erciyes, Alidağ sevgin gönülde,
Rahat olur muyum hiç gurbet elde?

Derdimle ah edip inle Kayseri!
Sana çok sözüm var dinle Kayseri!

Başın karla, duman, Erciyes yüce,
Şahlanmaz mı gönül, seni görünce?
Sular, köpük köpük, selin delice,

Derdimle ah edip inle Kayseri!
Sana çok sözüm var dinle Kayseri!

Erciyes’te niçin karın erimez?
Yüzün asık, gülücükler bürümez,
Rüzgârın var, kar, kütüğün sürümez

Derdimle ah edip inle Kayseri!
Sana çok sözüm var dinle Kayseri!

İçip eteğinde bir tascık ayran,
Çiçeklerin renk renk kalırım hayran,
Çıksam doruğuna, eylesem seyran,

Derdimle ah edip inle Kayseri!
Sana çok sözüm var dinle Kayseri!

Seyrânî  Beldesi halıyla dolu
Hisarcık, yemyeşil,Talas sağ kolu
Dolanı dolanı, Develi yolu

Derdimle ah edip inle Kayseri!
Sana çok sözüm var dinle Kayseri!

Alidağ’dan Kayseri’ye bakılır,
Siyah göze kara sürme çekilir
Yazın eteğinde tohum ekilir

Derdimle ah edip inle Kayseri!
Sana çok sözüm var dinle Kayseri!

Erciyes’e çıkanların hep bilir
Kurultay’a dünya boşanır gelir
Bulgur pilav’, ayran, yufkayla yenir

Derdimle ah edip inle Kayseri!
Sana çok sözüm var dinle Kayseri! (Kayseri, 21 Mart 2005,)


VATAN KAYSERİ

Memleket, milletim, vatanım, anam;
Bu toprakta şehit, yatanım anam,
Kanını, toprağa katanım anam,
Kayseri Kayseri, Vatan Kayseri,
Ey, benim gönlümde yatan Kayseri!..

Özlemim kor tuttu buz, Erciyes’te
Kanım başka coştu buz, Erciyes’te
Sevgiler delice kız, Erciyes’te
Kayseri Kayseri, Vatan Kayseri,
Ey, benim gönlümde yatan Kayseri!..

Tekir yaylasını etseniz seyran,
Gelincik, çiğdeme kalırsın hayran,
Hele, yanında da olursa ayran,
Kayseri Kayseri, Vatan Kayseri,
Ey, benim gönlümde yatan Kayseri!..

Akkışla’da Şölen, Bünyan’da halım,
Erciyes’te karın, Tekir’de balım,
Alidağ, Yılanlı; sarmaşık gülüm,
Kayseri Kayseri, Vatan Kayseri,
Ey, benim gönlümde yatan Kayseri!..

Ayrılık yüklenir, türküler bende,
Çağrı, şaha kalkmış, azısı, gemde,
Sılaya bir varıp gelsem, hemen de,
Kayseri Kayseri, Vatan Kayseri,
Ey, benim gönlümde yatan Kayseri!..(Kayseri, 22 Mart 2005)

                 
KAYSERİ’YE

Bu toprağı Türk edenler sizsiniz,
Muhammed diniyle yoğrulan ruhlar.
Ezan ezan minaremde sesiniz,
Türk’ün yüce dileğini sayıklar…

Baldöktü Camii, İmam Mustafa(1),
Duyanlar sesini, meftun kaç defa,
Gönüllerde alev, volkan kaç safa
Tüyler diken diken, ruhu, sayıklar…

Ezanı, Mustafa okuyor iken,
Kaç putu gaipten yerlere yıkan,
Bedenim secdede, tüylerim diken,
Ruhum Kudüs, Mekke, Kâbe sayıklar…

Ezan ezan, gönüllerde yüceler,
Kayseri, seherde âyet heceler
Bu niyazla yatılır mı geceler?
Başucumda Kur’an, Allah Sayıklar…

Mağrur Erciyes’im başın pek yüce
Yürekler coşmakta seni görünce,
Soğuğun, ayazın hepten delice,
Hoyrat eser kir, isini sayıklar…

Akkışla’mın pazarlarını seyran,
Türkmen kızlarına olursun hayran.
Elinden bir yudum içersen ayran,
Bir bir yatar olur artık bıyıklar…

Türkmen kızın nakışında alı var,
Sürmesi var, hızması var, şalı var
Dağlarında çiçek çiçek balı var
Görenlerin hep Türkmen’i sayıklar

Kesdoğan'da suyun akar, toz duman
Ağustosta buzdur suyun, el aman
Hele de elması vay aman aman,
Tatmadan geçerse onu sayıklar...

Bilirim yoğurdun taş gibi olur
Sütün hiç bozulmaz, baş gibi olur.
Üsküdar, Pamucak yaş gibi olur
Yaylaların göbeleğe doyuklar…

Bünyanlımın tezgâhında halı var,
Nakış nakış, renk renk örmüş alı var.
Develi’de yiğit desen dolu var
Sultan Sazlığı’nda yüzer kayıklar…

Saydım kuş çeşidi, üç yüze yakın.
Tan vakti, seherle sabaha yakın.
Sanırsın serhadde yapıyor akın
Herhalde uçmağa artık doyuklar

İncesu’da insanların hasını,
Dolu verir boş olsa da tasını,
Gurbette yiğidin yari, hasını
İnce eleyip, sık dokuyup sayıklar…

Pınarbaşı soylu kısrakla dolu.
Pazusu sert; yiğit, bileği, kolu.
Silahı elinde, açarak yolu,
Yiğitlikte, Kültiğin’i sayıklar., (Kayseri, 24  Mart 2005)
(1)Kayseri Mimarsinan Mahallesi imamı Mustafa ERYILMAZ,
(Akkışla / Kululu doğumlu)


KAYSERİ  

Alidağ,Yılanlı ve Erciyes'in,
Dumanı eksilmez yazın ve kışın,
Kayseri'ye düşer ise bir işin,
Dolaş da git Talas'ımı arkadaş.

Sucuk, pastırması ünlü Kayseri'm,
Siyaseti açık, günlü Kayseri'm,
Şehirler içinde ünlü, Kayseri'm,
Oyna da git, Bızdık'ımı arkadaş .

Yurtların içinde yurt bulmuşuz biz,
Kurtların içinde kurt olmuşuz biz,
Bir bulanmış, bir durulmuşuz biz,
Erciyes'e uğra da git arkadaş.

Akkışla, Bünyan, Develi, Yahyalı,
İlçeler içinde en güzel âli,
Dağlara serilmiş ipekten halı,
Tekir'imden, bir su iç git, arkadaş.

Kayseri Kayseri, Kayseri bağlar,
Gesi de türküler, Kayseri çağlar,
Erciyes,Talas’ı sırtına bağlar,
Balı, Erciyes'ten al git arkadaş.

Kayseri dediğin bir uzun hece,
Bahtiyar, ışıklı ve nurlu gece,
Erciyes'te yollar zor, bir bilmece,
Hisarcık'a uğra da git arkadaş. 
Yazı kışı olmaz Kayserimiz'ın,
Karı eksik olmaz Kayserimiz'ın,
Tadına doyulmaz Kayserimiz'ın,
Akkışla'ya uğra da git arkadaş.

Her yolcunun arzu, emeli olur,
Binalar kurulur, temeli olur,
Bünyan'da halılar düğmeli olur,
Uğra da git Bünyan'ıma arkadaş.

Kavunu, karpuzu pek etli olur,
Patlıcan, biberi lezzetli olur,
Yemeden gidenler, hep dertli olur,
Sebzesini, bir tat da git, arkadaş.

Çağrı’yım, çağlarım coşkun akarım,
Çıkıp Alidağ’da, seyre bakarım,
Bu vatana göz dikeni yakarım,
Uğrada git Erciyes’e arkadaş.(Kayseri, 25 Mart 2005,)

ERZİNCAN DEPREMİ       

Toprağını ufalayıp eledin,
Harmanlayıp çamuruna beledin,
Afetini neden burda denedin,
Feryadına dayanılmaz Erzincan.

Kahpe felek kırdı tutan kollarım,
Geçilmiyor asvalt olan yollarım,
Çığlık atar yer altından güllerim,
Savruluyor tufan gibi Erzincan.

İftarına ramak kala gürledi,
Candaşlarım sokaklara fırladı,
Yuvasında kalanları sırladı,
Can çekişir afetiyle Erzincan.

Dış ülkeden dostlar yardıma gelir,
Depreminde niceleri can verir,
Bunu duyan dostun yüreği erir,
Günaha mı girdin nedir Erzincan?

Felek bunu bana niçin yaparsın?
Oruçlu ağzımı nasıl kaparsın?
Senin dinin yok mu neye taparsın?
Memleketim şen toprağım Erzincan.

Çağrı der ki: Bu ay ramazan ayı,
Yoktur çok günahım düşmezdi payı,
Kayıplar hakkında bilinmez sayı,
Kırdın kol kandım, yıktın Erzincan. (Kayseri, 16 Mart 1993)


GÜL ERZİNCAN

Cadırlar kurulmuş taşa,
Dizilmişler hep baş başa,
Apartman ören yerleri,
Görenlerin aklı şaşa,
İl Erzincan, gül Erzincan,
Bir defa da gül Erzincan.

Binaların harap olmuş,
Halkın camilere dolmuş,
Komşu ülkeden gelenler,
Yerde ceset arar olmuş,
İl Erzincan, kül Erzincan, 
Bir defa da gül Erzincan.

Duyanlar hep “Vah!.” ediyor,
Cesetler salda gidiyor,
Kader sana ne diyeyim?
Yürekler koptu gidiyor,
İl Erzincan, gül Erzincan,
Bir defa da gül Erzincan.

Maden suyun aka durur,
Kuru terek baka durur,
El ekmeği yenmez her gün,
Sana kimler baka durur ?                                                                                                              İl Erzincan gül Erzincan
Bir defa da gül Erzincan.

Bakırın hep ün getirir,
Koyunların yün getirir,
Çıplak ayak, aç karınlar,
Er şanına ar getirir,
İl Erzincan, gül Erzincan,
Bir defa da gül Erzincan.

Bu ne büyük bir afetmiş,
Bu kanunu kimler yapmış,
Allah’tan gelen afete,
Bilmem ki kimler sebepmiş,
İl Erzincan, gül Erzincan,
Bir defa da gül Erzincan.

Sen Erzincan ben Erzincan,
İyi haber sal Erzincan,
Kaldım yetim beş yavruyla,
Allah’ından bul Erzincan,
İl Erzincan, gül Erzincan,
Bir defa da gül Erzincan.

Hey Erzincan, vay Erzincan!
Bu Çağrı’yı duy Erzincan!
Bütün yaptığından sonra,
Senin kafan kel Erzincan…
İl Erzincan, gül Erzincan,
Bir defa da gül Erzincan. (Kayseri, 25 Mart 1993)
Erzincan depreminde göçük altında kalarak rahmetli olanlara.


UÇAN ERZİNCAN

Toprağını bir tığ gibi savurdun,
Yavruları bodrumlarda kavurdun,
Sen adını niçin böyle duyurdun?

Başında baykuşlar uçan Erzincan.
Masumun kanını içen Erzincan.

Yollarını neşter ile doğradın,
Nicelerin zindanlara bağladın,
Yürekleri kor ateşle dağladın,

Başında baykuşlar uçan Erzincan.
Zelzeleyle yere geçen Erzincan.

Hep soldu çiçekler yerde kuruyor,
Gafil kullar akibetin soruyor,
Bana inme indi içten vuruyor,

Başında baykuşlar uçan Erzincan.
Ezan vakti birden göçen Erzincan.

Bir aciz kuluz ki kulluk ederiz,
Halimiz sorana bilmem ne deriz?
Günlerdir çaresiz hep derbederiz,

Başında baykuşlar uçan Erzincan.
Vakit iftar vakti çöken Erzincan.

Çöktü mağazalar, dükkan ve evler,
Yürüdü betonlar el vurdu devler,
Yangınlar çoğaldı, yüksek alevler,

Başında baykuşlar uçan Erzincan.
İçinde Çağrı’yı seçen Erzincan. (Kayseri, 28 Mart 1993)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder