1 Nisan 2015 Çarşamba

AŞK ve SEVGİ ŞİİRLERİ (II), Abdullah Çağrı ELGÜN

SENDEN AYRI 


















Senden  ayrı kalmak zor; kıyametler kopuyor,
Beynimde aynı pilak, hep adını okuyor
Göğsüm inip kalkmakta, hayâlen seninleyim
Kollarınla sar beni, her gece komadayım
Sensiz, ölü bedenim, mezara komadayım

Gülüşüne doymak zor, hep seni yaşıyorum,
Kahkaha tufanına, neşene şaşıyorum,
Aklım aldın insafsız, sensiz yaşar mıyım ben?..
Ne arıyor, soruyor ne çağrı, komadayım
Sensiz, ölü bedenim, mezara komadayım

“Daha gelme!” diyorsun, sen benim baharımsın.
Gül dikensiz olur mu, yaprağımsın, harımsın.
İçinde dinlendiğim gülşenim, gül narımsın,
Nefesinle sar beni, “Yok!” deme, komadayım
Sensiz, ölü bedenim, mezara komadayım

Yansın kor olsun beden, kıpkızıl küllerinle
Bana bir hayat bahşet, şakıyan dillerinle
Yeniden doğuyorum, okşayan ellerinle
Öp beni uzun uzun, vurgunum, komadayım,
Sensiz ölü bedenim, mezara komadayım,

Yaslan dağdan bağrıma, ormanımda dinlen sen,
Ciğerin bayram etsin, oksijen al terlen sen.
İç termali kaynaktan ferahlanıp nemlen sen
Saçların dudağımda, yüzümde, komadayım
Tuş oldum sırtım yerde, baygınım, komadayım

Yansın bu ten, sen sar da nefesin ve ferinle
Islansın bedenimiz, gül damlayan terinle,
Sırılsıklam olalım zevkten, düşen, serinle
Sar beni doya doya, acilde, komadayım
Sensiz ölü bedenim mezara komadayım
                                        17 Mayıs 2008, Cumartesi/Ankara/Kurtuluş


HASRETTEN ÖLÜYORUM  

Gülmeyi unuttum ben, senden ayrı kalalı
Senin tutuklun oldum, senle doldum dolalı
Bir serseri berduşum, kalbimi sen çalalı

Işığım hepten söndü, yıldızım, gökte burcum
“Gelme!” diyen güllenle, yıkıldı kale burcum

Sevincim, neşem sensin, hayatımın kadını
Ezber yaptı bu gönlüm, iki hece, adını
Alabilir miyim hiç, sensiz dünya tadını?
                                
Düşüncenle yoruldum, günlerdir aç susuzum
Al beni kucağına, kaç gündür uykusuzum.

Öyle uyut ki beni, yastık olsun  dizlerin
Saçlarımı okşarken, yüze değsin yüzlerin
Rüyalarım süslensin, silinmesin izlerin

Kokla gül bedenimi, erit, buzdan dağımı
Alevinle sar beni, ısıt, buz dudağımı

Çağrı’yım çağlayanım, gökte tufan deliyim
Avaren oldu gönlüm, serseriyim deliyim
Muhabbetinle coşan bu sevginin  seliyim

Belki seni çok kırdım, hatam var biliyorum
Sen yanımda olsan da hasretten ölüyorum 
                                     23 Mayıs 2008,  Cuma,Ankara/Kurtuluş

                           
VİCDANSIZ 

Yıllara çizgi çektim yeni gün doğar diye
Acı, mutsuzlukları, aşkımız boğar diye
Mevlâ’ya duadayım güneşi sağar diye

Bir tekme de sen vurur, acımazsın vicdansız
Taş mı sendeki yürek, sancımazsın vicdansız?

Böyle sefil, perişan var  mı bırakıp gitmek?
Lazım olan zamanda, anlamsız çekip  gitmek!
Bunca aşkı, sevgiyi kenara itip gitmek!

Böyle perişan bir hal görülmedi vicdansız
Saçlarım darmadağın, örülmedi vicdansız.

Birlikte yaşlanmayı, sözlemiştik seninle
Acı tatlı  hayattı, közlemiştik seninle
Bir yastıkta kalmaya, « söz ! » demiştik seninle

Beni, yerden yerlere, sürükledin vicdansız
Sen, bu aşkı yürekte, körükledin vicdansız

Seni, ben unutamam geçse de uzun zaman
Günlerim hiç geçmiyor, dert yüklüyüm el aman!
Buna can mı dayanır, yıl oldu anlık zaman

Böyle acı ıstırap, geçer mi hiç vicdansız?
Bu gönül seni sevdi, geçer mi hiç vicdansız?.
                       21 Mayıs 2008,  Çarşamba,Ankara/Kurtuluş


YANINA GELİYORUM

Bu dünyanın tadını  sensiz alamıyorum,
Toplulukta  yalnızım, sensiz olamıyorum
ğün, şölen toylardan bir tad alamıyorum

Sen de alıştın bana,  yalan de, biliyorum!
Teselliye muhtacım, yanına geliyorum.

Düşüncemden gitmiyor hayâlin ve de adın
Gönülleri süsleyen hem hoş hem güzel kadın
Ne çam, çiçekte vardır, ballarda yoktur tadın

Demir attım koyuna,  “Olmaz!” de, geliyorum,
Dinlendir rıhtımında, sevginden ölüyorum.

Isıtsın, şen kahkahan, aydın olsun gözümüz,
Sohbetin havasında gümüş olsun sözümüz.
Her dem alnımız açık, ak pak olsun yüzümüz

Seni görmediğim gün kırize giriyorum,
Kucaklayıp öp beni, ben sensiz ölüyorum.
           25 Mayıs 2008, Pazar, Ankara/Kurtuluş     
              
                                                                                    
HAVUZ BAŞI   
      
Bir havuzun başında sevenler düzüm olsun
Bu türkü bizim olsun gönlümüz neşe dolsun
Türkü deyip coşalım, bugünler bizim olsun

Çalsın sazlar havuzda, kızlar dans etsin buzda
Dünyada gam alalım, zevk ve sefa bu yazda

Aşk suyundan içelim, hüzünler düzüm olsun
Eğlenelim, coşalım, bu gece bizim olsun
Şen şakrak her gecemiz, dünyalar bizim olsun
       
Çalsın sazlar havuzda, kızlar dans etsin buzda
Dünyada gam alalım, zevk ve sefa bu yazda

Yıkalım kin, garezi; dost düşmana gül sunup
Arınalım biz bugün, havuz içinde yunup
Olalım sarmaş dolaş, bir hoplayıp bir konup

Çalsın sazlar havuzda, kızlar dans etsin buzda
Dünyada gam alalım, zevk ve sefa bu yazda
                     Ankara, 5.7.2008, Cumartesi/Ankara         
  

AŞKIN BENİ HOŞ ETTİ 

Gitmiyorsun aklımdan, hep senle yaşıyorum
İçmedim rakı, şarap sarhoş dolaşıyorum
Gönlümdeki aşkınla, dağları aşıyorum
Dünya ile barıştım, aşkın beni hoş etti
Kırkpınarlarda yendim, kaşın gözün tuş etti

Halim: uyur uyanık, hep seni görüyorum
Üç beş nöbetindeyim, geceyi örüyorum
Her gördüğüm sen sanıp, izine yürüyorum
Ben sana alışmışım, aşkın beni hoş etti
Ezdim kaldırımları, boyun posun tuş etti

Çizdim kapı, duvara; resmini okuyorum
Hasretin yumak yumak, geceyi dokuyorum
Senle dolu bedenim, gerdeğe sokuyorum
Kırklara karışmışım, aşkın beni hoş etti
Yenilgi ne, bilmezdim, hoş sohbetin tuş etti.

Gezdik park bahçeleri, özlemlerim bitmedi,
“Beni bırak” deyişin hiç aklımdan gitmedi,
“Başka birini bul sen” dedin aklım yetmedi.
Alıştım varlığına, aşkın beni hoş etti
Bırakır mıyım seni, “AKLA ZİYAN”  tuş etti.

Gel de sarıl boynuma, günah olsa da bile !
Gören, duyan olmasın, Mevlâ’mız görse bile
Görüyorum sonunu, Allah’tan hayır dile,
Sevginle yürüyorum, aşkın beni hoş etti 
Ben aşk nedir bilmezdim, o gözlerin tuş etti.
                                        07.09. 2008, Ankara/Kurtuluş


BENİ BENDEN ALDI YÂR 

Gömleğe kokun sinmiş, çıkarırken kokladım,
Defalarca katlayıp, yüzüm sürdüm sakladım                                    
Orda sandım ben seni, tekrar tekrar yokladım
Bir sonbahar sabahı, bu gönlümü çaldın yâr
Aşk üfürdün bedene, beni benden aldın yâr

Gittim geldim odamda, gömleğim el üstünde
Gündüzde rüyadayım, yattım banklar üstünde
Başın yaslıdır hâlâ, sanki omzum üstünde
Güneşli gün sabahı, aşk kapımı çaldı yâr
Yerden yere savurdu, beni benden aldı yâr

Seymen,İncek, Meclis Park şahit olsu sevgiye,
Gördük Orman Çiftliği, dedik lâyık övgüye
Papazın Bağı’n derdik, pek inceden inceye
Yeşil dallar altında, aşk yanımdan geçti yâr
Beni Ferhat eyleyip, seni Şirin seçti yâr.

Sensiz yaşanır mı hiç, bilmiyor, şaşıyorum!
Seninle olduğum gün, hep bayram yaşıyorum
Seninleyken dünyada, cenneti yaşıyorum
Gün kayboldu gecede, gönlüm sana aktı yâr
Aşkın beni dört yandan, kuşatarak yaktı yâr
                            14.09. 2008, Ankara/Kurtuluş


ben seni alacağım 

Artık yeter gönlünde, gam ile kederi sil.
Allah’ın emriyle bil, Peygamber kavliyle bil.
Bir Perşembe akşamı, bir Cuma sonrası bil.
Dayım, halam, teyzemle evine varacağım.
Allah, Peygamber kavli, ben seni alacağım.

Gül dağıt tebessümle, yüzünle gözlerinle.
Mest et beni bu gün de, şen şakrak sözlerinle.
Renkten renge girerek kızaran yüzlerinle.
Dua için, tan vakti camide olacağım.
Allah, Peygamber kavli ben seni alacağım.

Anam, babam, amcamı toplayıp varacağım.
Evinin köşesine, bir meclis kuracağım.
Büyüklerin önünde, el pençe duracağım.
Eşi, dostu toplayıp kapına varacağım.
Allah, Peygamber kavli, ben seni alacağım.

Arabamla ben gelip,  kapından alacağım,
Gönlüne bir fırtına, bir bora salacağım,
Hasret ile sarılıp, kokunla dolacağım
Şahittir gündüz gece, hep senin olacağım
Allah, Peygamber kavli ben seni alacağım.
                           16.10.2008, Perşembe, Ankara/Kurtuluş


TÜRKMEN KIZI       
                           
Türkmen kızı suya gider,                
Kalem kaşlar çatık gibi.         
Bilmem bu haliyle ne der?              
Sandım yükü batık gibi.                                    

Çeşme başı kalabalık,            
Su taşıma ona kalık.              
Bakışları dalık dalık,             
Durgun suda balık gibi.                            

Badem dudak inci dişler,                
Başa gelir türlü işler.             
Belki sandım beni düşler,      
Gördüm gönlü kırık gibi.                                   

Boyu uzun beli ince,              
Bildim yakına gelince.           
Sevsen doyulmaz ömrünce,            
Bir sevdiği varmış gibi.                            

Sanki soylu bir tay idi. 
Eğilip geçti yay gibi.              
Akdeniz’de bir koy gibi,                 
Bin bir sırla dolu gibi.                              

Düşündüm çıktım kapıya       ,       
Pek imrendim bu yapıya,                
Sahip olsam bu tapuya,                  
Sandım gönlü olmuş gibi.   
                       28.8.1998, Kayseri/Fevziçakmak


PERİŞAN EDER

Erciyes’te yürür, bir kaşı kara,
Uğrun uğrun bakar, gözleri kara.
Açıyor gönlümde derin bir yara,
Yaralar, gönlümü perişan eder

Sevdiğim kız, gece gündüz düşünür.
Şaha kalkıp yerlerinen deşinir.
Kafa yorup, el çenede düşünür.
Düşünür de, beni, perişan eder.

Sevdiğimin, eller ile işi ne?
Yâr sevenler, uğrun uğrun düşüne
Erciyes karından beyaz, döşüne,
Yıkılsam, döşüne perişan eder

Hayal etsem, göz pınarım ıslanır,
Kirpiğime, şelâleler yaslanır.
Akar ılık ılık, göğsüm ıslanır.
Islanır da, beni, perişan eder.

Bir çift yumru, al göğsüne yaslanmış,
Ağlamış da, kirpikleri ıslanmış,
Sevdiğim kız, uzaklardan seslenmiş
Seslenir de, beni, perişan eder.
                   22 Mayıs 2003, Kayseri/Fevziçakmak


HEP SENİ ÖZLÜYORUM

İçimde, bir yanardağ lavlarından da kızgın
Damarımda dolaşır, volkanlardan da azgın
Gözlerimde hayâlin kuğular gibi süzgün    
Hep seni hep seni hep seni özlüyorum.
                     
Durmuyor, yüreğimde kor yığını bakışın;
Göğsüne hep karanfil, yaseminler takışın
Ellerin, ellerimi kenetlerken yakışın
Hep sana hep sana hep sana kanıyorum.     
  
Bakışında bir mânâ, bir ipucu sezerken,
Yüreğimi satırla lime lime ezerken
Ayaklarım yolunda adım adım gezerken
Hep bana hep bana hep bana kızıyorum.
                      
Gece ile gündüzde ördüğüm o ağları,
Peşinde bin perişan, harap ettim sağları,
Nice zaman ardından Ferhat gibi dağları
Hep sana hep sana hep sana kazıyorum.

Gündüzü karıştırıp geceyle örüyorum.
Gelip geçen yolcuya hep seni soruyorum
Gördüğüm her rüyayı hep sana yoruyorum
Hep seni hep seni hep seni arıyorum...
                 
Yara derin yürekte kahrolup sızlıyorum,
Her gün bin bir düş ile kendimi sözlüyorum
Bir gün dönersin diye şafağı gözlüyorum
Hep seni hep seni hep seni özlüyorum...
                        23 Mayıs 2003, Kayseri/Fevziçakmak


YALNIZLIK       
 
Vakit ramazanda gece içinde,
Bu gönül ne ekti yalnızlık biçer?
Gecenin üçünde, vaktin gecinde,
Rüyaların uçar, uykular gaçar.

Ruhumda kasırga, tufanlar geçer,
Gözlerim göllenir, yağmurlar açar.
Gönül güvercini yaylıma uçar,
Rüyaların uçar, uykular gaçar

Mevlâ'nın işinde kusur arama,
Hoşgör, bu halini, gönlü karama,
Doktor, bırak; merhem sürme yarama,
Rüyaların uçar, uykular gaçar.

Yarın Hakk’ın huzuruna varılır.
Günah sevap orta yere serilir,
Terazi kurulur, defter verilir,
Rüyaların uçar uykular gaçar.
        
Sızlanma Abdullah bu işte iş var!..
Dertlerin sonlanır belki bitiş var.
Hak'kın rızasına sanki gidiş var.
Rüyaların uçar, uykular gaçar...
                 21 Aralık l999, Salı, Kayseri/Fevziçakmak


YARAM KANAR       
                                     
Gece kanar, yıldız kanar, yaram kanar,             
Durmaz sancı yüreğimde yaram kanar,             
Çektikçe dikişteki ipleri bir bir                 
Yaram kanar yaram kanar yaram kanar  
                                     
Görünmez girdabın hiç derinlikleri,          
Uğramaz mehtabın bir serinlikleri            
Çekilmez dünyanın bu irinlikleri              
Yaram kanar yaram kanar yaram kanar
                                              
Kaybolmakta içimde ışıklar şimdi            
Doğmuyor ufuklarda ışıklar şimdi           
Yoktur çare, ihtimal ve şıklar şimdi         
Yaram kanar yaram kanar yaram kanar
                                              
Derdim çok çaresizim, derman bulunmaz,         
Yok derdimin çaresi, derman bulunmaz.           
Gönlümün sultanına ferman bulunmaz              
Yaram kanar yaram kanar yaram kanar  
                                     
Gece kanar, yıldız kanar, yaram kanar              
Durmaz sancı yüreğimde, yaram kanar             
Çektikçe dikişteki ipleri bir bir;                
Yaram kanar yaram kanar yaram kanar.                                                                                                           12 Nisan 2003, Perşembe, Kayseri/Fevziçakmak


SANDI      
                  
Bir güzele vuruldum              
Bakışları ceylandı.                 
Aşk tahtına kuruldum           
Oradan kalkmam sandı.                                    

Uğrun uğrun bakardı.            
Çok canları yakardı.              
Her sözüyle kakardı              
Beni kölesi sandı.                            

Dedim ki:"Çok güzelsin!                 
Bana elbet özelsin,                 
Gül ki gönlüm düzelsin."                
Herhal ölürüm sandı.                               

Kavgayla ara açmam,            
Israrlıyım hiç kaçmam.          
Sırrı yabana açmam.             
Korktu, duyulur sandı.                             

Ey güzelim sev beni.              
Ben de seveyim seni              
Birleştirelim teni.         
Güldü yalanım sandı.   
        
Güzelliğin kaybolur,              
Gençliğin heder olur.             
Eden elbette bulur,
Dedim; bir masal sandı... 
                           28.8.1998, Kayseri/Fevziçakmak


NE OLURSUN GÜL

Sevgilim gül dedim, fidan gül dedim.
Gel artık nazlanma Fidan, gül dedim
Beni öldürmek mi arzun, maksadın?
Yalandan da olsa, biraz gül dedim

Dertlerim kor, yanar içimde duman.
Ayrılık zor, kanar içimde güman,
Bu aşıklık bize, kısmet, verilmiş
Üzme sevdiğini, biraz gül dedim.

Gül, gülünce, güller açsın gönlünde,
Konup kalksın, bülbül uçsun dalında,
Bir gülüşle, gönüller eğlenir mi?
Daha gül sevdiğim, daha gül dedim.

Yanakların gül gül, göğsündeki gül,
Yaman bu bakışın, korkutma gel, gül,
Tabutta gibiyim, bu mudur kastın?
Girmeden toprağa, ne olur, gül gül

Ağaçlarda bülbül, bahçelerde gül,
Bozkırlarım solgun, çimenlerde gül.
Cellatla randevum, gülmezsen eğer,
Ne olur sevdiğim ne olursun gül…
          12 Nisan 2007, Perşembe/Kayseri/Fevziçakmak


GEL GÜLÜM GÜLÜM 
      
Sen körpesin, bilemezsin sevdayı!...
Tutulan sevdaya bilir belâyı.
Bizim için, hangi ayda balayı?
Haber güvercinim, sal gülüm gülüm.
                             
Sevmek sanırdım ki benim işimdi.
Ölümden beterdir ayrılık şimdi,
Ne vakit kavuşma  yarın, ya şimdi ?!.
Dayanmıyor yürek gel gülüm gülüm.
                                   
Gözyaşlarım ırmak olup süzülür,
Süzülür de dizim bağı çözülür.
Bedenimiz elif elif dizilir.
Derdimize çare bul gülüm gülüm.
                    
Bana bin naz eder, cilve yaparsın
Ateş misin şu gönlümü yakarsın?
Gözlerin gel eder, kaşın yıkarsın
Ne demez bu hale; el, gülüm gülüm.
                                   
Yetmez mi verdiğin, bu kadar çile?
Yollara kurulmuş desise, hile.
Yüklesen bu yükü, koca bir file.
Çeker mi sevdiğim; de, gülüm gülüm.
    
Gözüm yaşı şu ovayı bürüdü.
Köpürüp sel oldu, dağa yürüdü.
Önüne geleni yıktı, sürüdü.
Durur mu çağlayan sel gülüm gülüm.
                                
Vucut hanem göz göz, çıbanlar çıktı.
Gönül evim deprem üstüme çöktü
Dertlerim çoğaldı ayyuka çıktı.
Dayanmıyor yürek; gel, gülüm gülüm.
                            03.01.2000, Kayseri

      
BAL TADINDAYDI     

Korkutma bir tanem, bu nasıl bakış?
Gönülden gönüle olmalı akış.
Tak, takıştır, giyin ortama yakış.
Boyu posu, selvi dal tadındaydı.

Güzelliği şimartıyor gülümü . 
Şaşırtıyor yarınımı, dünümü.
Yıllarımı, aylarımı, günümü.
Unuttum, günlerim sal tadındaydı.

Elbisesi al al, boylu boyunca,
Gerdanında inci, elmas soyunca,
Ne de güzel huyu, benim huyumca,
Kendimden geçişim, gül tadındaydı

Yürüyüşü suna, salınışı dal.
Gerdanı billurdur, yanakları al.
İner kalbe kaç kez, olur bana hâl.
Gözleri baygınca, kal tadındaydı.

Tutuştuk el ele, yürüdük biraz.
Dudakların rengi, sanki bir kiraz.
Sarıldım beline, etmez itiraz.
Aklımı başımdan, al tadındaydı.

Geçmişim kendimden olmuşum harap
Durdurmuyor beni, coşkun bir Fırat
Çağrı bu o mudur, yoksa bir serap?
Bir öptüm, dudağı, bal tadındaydı
                      Kayseri, 28 Ekim 2007


KALMAK İSTERİM

Nehir gözlüm beni sayıp gelirsen,
Yanağım yanağa, sürmek isterim.
Seninle kalmama, izin verirsen,
Bu postu önüne, sermek isterim.

Yan yana, el ele, nefes nefese.
Gözlerin, gölüne dalmak isterim.
Değip göğsüm, göğsündeki kafese,
Kor ateş, kavrulup yanmak isterim.

Dizlerin üstüne koysam başımı.
Saatlerce orda kalmak isterim,
Bir huzur içinde yıkıp kaşımı,
Seninle rüyaya dalmak isterim.

Eğilince yüzüm okşar saçını
Göğsüm halısına sermek isterim
Nefes alışını,kalp atışını
Yaslanıp göğsüne duymak isterim

Ellerimle bir bir, çözüp düğmeni,
Güllerini tek tek, dermek isterim.
Elma yanakların, gonca dudağın,
Koklayıp okşayıp öpmek isterim.

Muradıma erip arzu isteğim,
Olunca koynunda kalmak isterim.
Çağrı, bu son fasıl, olmaz isteğim.
Derinlere senle, dalmak isterim.
                    27 Kasım 2007, Kayseri/Fevziçakmak


BİRTANEM

İçimde ateştir, karşımda resmin,
Yakar şu bedenim, şimdi birtanem.
Alev bakışların, kordan dudağın,
Beni hayâllere sokar birtanem.

Görünüşün ceylan, yüzün ay gibi.
Boyun bosun selvi, koşan tay gibi.
Davetkâr bakışın der: “Hay hay!” gibi.
Ümitten ümide, sokar birtanem.

Hep söylenir, gönül ferman dinlemez.
Gerçek âşık, dertlerinden inlemez.
Sevdalı gönüller, yasak dinlemez.
Beni dertten derde, sokar birtanem.

Senle dolsun istiyorum bedenim.
Senin varlığında buldum nedenim.
Ben bu aşka, çok dualar edenim.
Senle, günahlara sokar birtanem.

Aşkın pınarından içtim kandırmaz.
Denizler, ummanlar geçtim kandırmaz.
Çağrı, ocaklara düştün yandırmaz.
Beni, kordan kora sokar, birtanem.
                    6. Aralık 2007, Kayseri/Fevziçakmak


ZAMAN AZ

Ay kararıp, güneş gökte batmadan,
Gönlümüzde, tan şafaklar atmadan,
Yıldızlar kaybolup, güneş yetmeden,
Gel sevdiğim, buluşalım zaman az.

Bu güzellik, gençlik çağı gitmeden,
Ömrümüz sonlanıp, ecel yetmeden,
Rakipler kötülük, kemlik etmeden,
Dön sevdiğim sarılalım, zaman az.

Ayrılıklar eziyettir canıma,
Dokunmakta, ağır gelir kanıma.
Bir helâl gelirse, namus arıma,
Ey sevdiğim, yıkılırız zaman az.

Bizi, kıskananlar çoktur, eyleme.
Çıkıp, bağ bahçede, seyran eyleme.
Dertlerini, dostlarına söyleme.
Sır durmaz dillerde, gider zaman az.

Sevenlerin, dayanmıyor yüreği,
Sızlamakta, seğirmekte, küreği,
Sallanır Çağrı’nın, evin, direği.
Yetiş ey, sevdiğim, gitti zaman az!..
                   25.Kasım 2007, Kayseri/Fevziçakmak


SORMAK İSTERİM

Bende bu aşk meçhul, serap misâli.
Ölmeden sonunu, görmek isterim,
Uzun gecelerim gergef misâli,
Zamanı zamana örmek isterim.

Bu kutsal sevgimin, hatırı için,
Dünya terk edenler, yatırı için,
Kutsal kitapların, satırı için,
Seni, bir tek kere görmek isterim.

Âşığın saçından, sürümeye gel!.
Garibin aşkını, kürümeye gel!
Öldürüp, postunda yürümeye gel!
Karışıp toprakla, dolmak isterim!

Karlar aramızda, engel gelinmez.
Yaban elde, kadir kıymet bilinmez.
Sana göz koyanın, meyli bilinmez.
Defterini orda, dürmek isterim.

Dertler sonlanır mı, bu sağrı için?
Kalplerde başlayan, son ağrı için,
Bu aşk çıkmaz sokak, ben Çağrı için,
Sevda ile aşkı, sormak isterim.                 
                   25.Kasım 2007, Kayseri/Fevziçakmak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder