1 Nisan 2015 Çarşamba

MEMLEKET ŞİİRLERİ -2, Abdullah Çağrı ELGÜN

MEMLEKET ŞİİRLERİ 2

TÜRKMEN TÖRESİ

Davul, zurna, kös vuranda kışımız,
Ay yıldızlı bayrak, düğün işimiz,
Halaylarda kadın kızan başımız,
Türkü söyler, oynar, aşık atarız.

Keçe teper, soku döğer, bazımız,
Tandırlarda ekmek eder kızımız.
Dur durak yok, çalışmadır işimiz,
Harman eder, tığ savurup atarız.

Güz gelende, hasatları katarız,
Buğda, arpa, pekmez şehre satarız,
Bolluk olur, düğün dernek yaparız,
Evleneni, yeni eve atarız.

Kaleden kaleye, şahin uçurup,
Köprülerden atla, gelin geçirip,
Düğün halayına şerbet içirip,
Seğmenlerde, nice kurşun atarız.

Neşe saçar, Türkmenler’in düğünü,
Konuklara boldur, düğün öğünü,
Böyle geçer, Türkmenler’in bir günü,
Testi kırar, para saçar, atarız.

Kamaları kından çekip sekerek,
Gönüllere bir heyecan ekerek,
Geceleri meşaleler yakarak,
Sinsin oynar, yumruk sallar atarız.

Çifte davul ile konuk karşılar,
Bunu duyan gelir, cümle komşular,
Akşam ezanında, sığır karşılar,
Saparsa yollara, ağaç atarız.

Genç kızları, türkü söyler damlarda,
Türkmen yiğitlerin, gözü camlarda,
Gönüller şen olur, kalmaz gamlarda,
Gam kederi yıkar, siler atarız.

Almaya gidince, gelin kızımız,
Yol parası ister, bizde bazımız,
Sorgu, sual derken, düğün hızımız,
Kesmez; davul zurna, tokmak atarız.

Gençler hiç uyumaz, şafağa kadar,
Oyunda yüzüğü bulana kadar,
Oynanır, geceden sabaha kadar,
Yenilene, birçok sopa atarız.

Bazı köşelerde koyun koyuna,
Uyuyanı, getirirler oyuna,
Bir güzel boyayıp, döner koyuna,
Boyananı dışarıya atarız.

Cirit için, meşe sopa keseriz,
Töremizce her kış, saya keseriz,
Tayla at koşturur, boğa keseriz,
Kangal köpeğine kemik atarız.

Güz gelende koynu, koça katarız,
Soğuk olsa ağıllarda yatarız,
Tarhanaya yarpuz, nane katarız,
Posttan aba yapar, sırta atarız.

Yemeklerde türlü türlü aş olur,
Evcilleşmiş, yabanlardan kuş olur,
Sert kayadan soku olur taş olur,
Sapan örer, taş bağlayıp atarız.

Sokularda “yarma”, damlarda “loo!” var.
Hayrette, şaşmada “Valla!” ve “Voo!” var.
Pungut, hedik, bulgur, isim “Halloo!” var.
Çorba içip, pilav, ayran atarız.

Yemeklerde, kırk kazanı kaynatır,
Yeni yetme, güzelleri oynatır,
Et kurutur, kütük üstüne satır,
Kaburgasın kırar, ödü atarız.

Akşamınan, çok yorulup yatarız,
Ağrı sızı kalmaz, yükü tutarız,
Türlü türlü rüyalara, yatarız,
Çağrı, doğru söyler, doğru atarız. (Kayseri, 21 Aralık 2007)


GÜZEL ATLAR DİYARI

Araratas, Tuvana, Katpatuka, Hattuşil,
Kızılırmak’tan gelir, yağlı toprak özü, mil,
Urgüp ve Avanos’ta, çanak, çömlek pişer, kil,
Yedikat şehir altı; güler, oynar; çalar zil,
HARİKALAR DİYARI, PERİLERİN MEKÂNI,
SENİN ADIN MUŞKARA, ŞEHİRLERİN HAKANI.

Leon, Fravun, Neron; zalimdi, dünya gördü,
Üçü de zûlmedici, halkını yurttan sürdü,
İkonalar gizlendi, Kıptier zulüm gördü,
Türk‘ün  hoşgörüsünde, halklar huzura erdi.
GÖLLÜ DAĞIN, MELENDİZ, ERCİYES, HASAN DAĞI,
ALTMIŞ MİLYON YIL ÖNCE, OLDU MİYONSEN ÇAĞI.

Bir inancın uğrunda, kayalara ev yaptı,
Paşabağlı Keşişler, inzivada ün yaptı,
Hiristiyan olsa da, tek bir Allah’a taptı,
Dört kitaba inandı, Müslümanlığı kaptı,
ALADAĞLAR’IN KIZI, HER YERDE, AVAZIN VAR,
KAPADOKYA YILDIZI, NAĞME YÜKLÜ SAZIN VAR.

Leon yasaklasa da, İkonalar yitmedi,
Keşişler kaya evde, İnzivalar bitmedi,
Oyma taş Kiliseler, Hıristiyan yetmedi,
Gülşehir, Paşabağı, Burgut’a us yetmedi,
NEVŞEHİR, TÜRKİYE‘NİN, KULE EVLER DİYARI.
IHLARA VADİSİNİN, YOKTUR BENZER, AYARI.

Katpatuka, Pers adı; Burgut, Başhisar adı,
Tabal Kırallığının, Tuvana idi adı,
Pontus, Galat, Makedon, Roma, Bizans yaşadı.
Ne onlardan bir nişan ne de kaldı bir yadı .                 
TARİH KİTAPLARINDA, ARAPSUN’DUR, GÜLŞEHİR . 
ŞEHİRLER PADİŞAHI, MUŞKARA’DIR, NEVŞEHİR.

Türkiye’m, Türk güzeli, çok muamman, gizin var?
Nevşehir, Ürgüp, Göreme; söylenmemiş sözün var.
Kapadokya, Ihlara; içinde çok sızın var.
Turistler cennetisin, Peribacan, özün var.
TUVANA, GÖLLÜDAĞI, DAMSA HALKIN DURAĞI,
FİRİK, SÜMER, YATAĞI; MED, PERSLER’İN UĞRAĞI.         

Eşekli Kütüphâne’n, Karain, üzüm dolsun.
Paşabağı, Evenes, Zelve, Uçhisar, olsun. 
Kuşgözlem, Melegübü, kurşlar cenneti olsun.
Dillere destan adın, Tuvana ünle dolsun.
PERİ BACALAR KIZI, HER IRKTAN NEFESİN VAR,
NEVŞEHİR’İN YILDIZI, YÜREKLERDE SESİN VAR.

Arap, Emevi, Selçuk, Hittler’den diyarsın.
Her zihinde sen varsın, gönüllerde bir yârsın.
Ihlara Vadisi‘nde, yeni açmış baharsın.
Selvi boylu, yağız Türk, kaç gönülü yakarsın?
DALGALANAN BAYRAĞIN, YILDIZI ve de AYI,
GÜZEL ATLAR DİYARI, NEVŞEHİR’İN TOR TAYI.

Şiir şölenlerinde, şairlerin yarışır,
Düğün, toyun ses verir; sesler, sese karışır,
Minarelerde ezan; Haham, Papaz çağrışır,
Hoşgörü ortamında, ırklar, ırkla yarışır.
NEVŞEHİR’İN GENÇ KIZI, ŞEN ÜRGÜP’ÜN ŞEN YÂRİ,
TÜRKİYE’MİN GELİNİ, HARİKALAR DİYARİ … Ankara, 19 Mayıs 2009


ÜRGÜP, NEVŞEHİR

Çanak, çömlek ocağı, killerin nehri,
Peri pacaları, yer altı şehri,
Düşlerin ülkesi, hayâller şehri,
İnsanı hünerlı; Ürgüp, Nevşehir,
Vadileri sırlı;  Ürgüp, Nevşehir. 
                                                                                             
Minareler gibi, Peri bacası,
Derin Kuyu derler, ünlü locası,
Gülşehir, Avanos, gülün goncası,
Akasya gülleri boldur Nevşehir,
Çanak çömlekleri doldur  Nevşehir.
                                  
Bir çok tümülüste, Hakan Mezarı,
Kaya KiIisesi, Çeş’te mezarı,
Toplamış şenliğe, şair, yazarı,
Düğün dernek eder, çoşar Nevşehir,
Hiç kabına sığmaz, taşar Nevşehir.

Paşabağı; Keşiş, inziva yeri,
Yiğitlikte yoktur eşi, benzeri,
İşçimen, tacirdir, geçmişten beri,
Esnafı, tüccarı  ünlü,  Nevşehir,
Misafir, turitsti günlü, Nevşehir.

Ihlara Vadisi, Asmalı Konak,
Tepede, zirvede; yapılmış sunak,
Gomeda Vadisı, Damsa’sı, durak,
Filimler diyarı; ürgüp, Nevşehir,
Ataların yadı;  ürgüp, Nevşehir.

Sarnıç, Taşkın, Dinler, Aküzüm Otel,
Refik BAŞARAN’ın Sazı’ndaki tel,
Misafir cenneti, Şen Ürgüp’e gel
Saza, söze, çümbüş olan Nevşehir,
Tarihlere ibret olan Nevşehir

Çanak çömlek, şarap, pestil, kermesi 
Kara üzüm, bağ yaprağı, sarması 
Halıyı, kilimi, yere  sermesi,  
Şaraplık üzümü, ünlü Nevşehir,
Bağ ile bahçesi, güllü  Nevşehir.

 “Şen olasın Ürgüp Dumanın tütmez”,
Tarhananın tadı, ağzından gitmez,
Evinde misafir, turisti bitmez,
Turistler cenneti, olan Nevşehir,
Yedikat şehirle, dolan Nevşehir.

Ovmaç, taka, boğmaç, köftor, erişte,
Alınteri döker, koşar her işte ,
Hitit, Firik, Asur, bir de Kaniş’te,
Nice tapun durur; Ürgüp, Nevşehir,         
Yer tutmuş oturur; Ürgüp, Nevşehir,
                                     
Kamelya, akasya, leylâk, fesleğen,
Sıcak şarapları, testi ve leğen,           
Sabah güneşidir, yüzüne değen,  
Tatili bir başka, olan Nevşehir,
Gönüllerde bır iz kalan Nevşehir.

Topuzdağ’dan güzel, yüzüne bakıp,
Balonları gibi, göklerde akıp,
Efsane aşklara, meşale yakıp ,
Beyaz atlar gibi, koşan Nevşehir,
Dağ dağ gönülleri, aşan Nevşehir. 

Her mevsim açınca, gonca gülü hoş,
Gül dalında şakır bülbülleri hoş,    
Güzel, beyaz atlar, çılgın ve sarhoş,                                               
Beyaz ellerinden tutsam Nevşehir,
Bir gece koynunda, yatsam Nevşehir, 

Avladağ Tepesi, ruhları yaksın,         
Erciyes, ak karı, eriyip aksın,
Bu vatan ateşi, hep beni yaksın,
Beyaz atlar gibi koşan Nevşehir,
Namı, ülkemizden, aşan Nevşehir. (19 Mayıs 2009 ANKARA)


VATAN AŞKIM

Bu canım toprağa fedadır benim
Kanımla toprağı kar; vatan aşkım
Bir huzur içinde yüce gönlümü
Diyardan diyara  sür, vatan aşkım

Toprak et bedenim, savur dağlara
Karışsın toprağa, can; vatan aşkım
Kemiklerim sınır olsun dağlara
Serhadlerde gözcü, kal; vatan aşkım

Vatan toprağına serilsin beden
Toprakla belensin, ten; vatan aşkım
Tanklar arkasına gerilsin beden
Vatan sevdasına, doy; vatan aşkım
                                             
Zincir kelepçede sürünsün beden
Bu akan kanımla  dol; vatan aşkım
Başım toprağında, çarmıkta beden
Taştan yastıklara, doy; vatan aşkım

Tüm vatan sathında duyulsun ünün
Gönüllere bir aşk, sal; vatan aşkım
Bir efsane olsun yaşanan günün
Geleceğe destan, kal; vatan aşkım

Kanım damla damla akıp uğrunda
Yüreklerde bir iz, kal; vatan aşkım
Bilesin ki Çağrı senin uğrunda
Ölmeyip sürünse, az; vatan aşkım (21 Mayıs 2009 ANKARA)


VATAN İÇİN    

Yüreğim mangaldır, yumruğum  güçlü
“Vatan” sözü geçse hassasım içli
Adım Türk’tür benim doğuştan güçlü
Gücümüze güç kat, kar vatan için

Kalbur gibi yürek bende güç bende
İlim bende irfan bende uç bende
Kalem bende, silah bende, güç bende
Âlimlere ilmi, sor vatan için

Gökyüzünde yıldızları keşfettik
Dünyaya duyurduk, adın neşrettik
Türk mührünü vurduk, yazdık neşrettik
Cehalete zincir vur vatan için

Rasathâne kurduk, ayı hapsettik
Tanjant, kotanjantın hep hesap ettik
Aradaki uzaklığı keşfettik
Tarihlere bizi, sor vatan için

Balibali tek dil diye duyurdu,
Bir alfabe bulup Türkçe buyurdu
Bunu Türkçe alfabeye uydurdu
Ne yapmış atalar, gör vatan için

Akşemsettin mikrop buldu ürede
Behçet Hastalığın adı nerede?
Piri Reis dünya çizdi kürede
Kucakla milletin, sar vatan için

Yunus, Hacı Bektaş ve Bayram Veli
Sinan’ın mabette hünerli eli
Müzikle tedavi, kalmazdı deli
Kimdi, İbn-i Sinâ, sor vatan için? (25 Mayıs 2009 ANKARA)


BİL VATAN AŞKIM 

Bu güzel vatana, canlar ekilir
Serhatlere, nice yiğit dikilir
Düşman bassa, apoleti sökülür
Gönlümüzde taht, kal vatan aşkım

Şimdi şikâyetim kendi kendimden
Çağlayıp coşarak çıktım bendimden
Bana miras kaldın yedi ceddimden
Gönlümde huzur ol, dol vatan aşkım

Sürüldükçe hiç yılmadım Vallah’a
Dua ettim Yaratan’a Allah’a
Sağlık, huzur gitti, yanmışık “Ah!”a
Kanımıza girip, dol vatan aşkım

Suçlu suçsuz, zindanlara atıldık
Hapis olup, koğuşlara katıldık
Mesih gibi, dost eliyle satıldık
İstikbali teptik, bil  vatan aşkım

Senin için, işkenceye katlandık
Sürgünlere gider iken atlandık
Bitmez heyecanla hep kanatlandık
Geçtik serimizden, gül vatan aşkım

Kimi gün fişlenip kimi soyulduk
Kimi zaman nezarete koyulduk
Mahallede ünümüzle  duyulduk
Başım dik, alnım ak, bil vatan aşkım

Yıllarca sürgüne alıştık durduk,
Kendi dünyamızla barıştık durduk
Hasım, yandaşlarla karıştık durduk
İtelen, ötelen kal vatan aşkım

İktidarlar geldi geçti bilmedi,
“Sizden, bizden” berbat sözün silmedi,
Hiçbir vakit şu yüzümüz gülmedi
Düzen bukalemun, döl vatan aşkım (26 Mayıs 2009 ANKARA)


KALMASIN

Vatanın bağrında kurşun, yaradan kan akıyor,
Yetişmek için cepheye, binlerce can akıyor
Terhis olmuşlarda kuyruk, yedisinden yetmişe
Türk’e bir er olmayan hiç bir yiğit kalmasın

Çek havan topu pimini, yer ile gök inlesin
Naramızın sesinden, her yan güm güm inlesin
Toprakta yankılansın, mehteran nağmeleri
Türk’ün huzur yumruğun yemeyenler kalmasın

Arsız, dönek erkeğin korkudan ödü düşsün
Bize düşman olana, korkunun adı düşsün
Yansın yalancı mumu, yatsıda dili şişsin,
Türk’ün korkusuz adın duymayanlar kalmasınm

Göster şimdi be koçum, vur kaç oynu ne demek?
Bize meydanı okuyan, meydanda olsa demek,
Eğer yoksa meydanda bizde kahpe ve dönek
Türk’ün mert, yiğitliğin duymayanlar kalmasın

Islık çalan füzeler, balistikler, fırlasın
Dağda sahra topları, peş peşine gürlesin,
Düşmanın zağarları, deliğinde hırlasın
Mazlumlara sığınak, düşman korksun, kalmasın

Savaş Türk’ün işidir, Türk olmayan ne bilir?
Gitse bile cepheye döner geriye gelir
Tek kurşun atamadan, serilerek can verir
Türk,  savaşçı ve çenkçi bilmeyenler kalmasın

Heyecanım dorukta asker olmak isterim,
Dağlarında, vatanın kurşun atmak  isterim,
Cûdi, Kabar dağında şehit kalmak isterim
Vatan toprağı bekler gitmeyenler kalmasın

Dönmek aklıma gelmez, kendime yeminim var
Anam, babam, el öptüm sözüme teminim var
Gözüm arkada kalmaz, beşikte Emin’im var
Çoluk çocuktan geçtim duymayanlar kalmasın

Evde bayrak, elde bayrak; bayrak bayrak akıyor
İsmini koymak için şubelere akıyor
Listede adı için askılara bakıyor
Liste uzunluğunu görmeyenler kalmasın

Çek tetiği Mehmet’im yer ile gök inlesin
Naramızın sesini, yedi düvel dinlesin
Titresin, dost ve düşman, avazından inlesin
Türk’ün cengaverliğin bilmeyenler kalmasın

Kurşunların hızından, namluların kor olsun
Sana düşmanlık eden, ebediyen hor olsun
Yansın cehennemlerde, atıldığı kor olsun
Türk’e düşman sonunu bilmeyenler kalmasın (Kayseri, 20 Temmuz 1990)


BİZ ŞİMDİ ÖĞRETMENİZ (Kayseri Sağlık Eğitim Enstitüsü'nün Öğretmen olacak öğrencilerine.)

Her sabah, bir rüyayla uyandık uykumuzdan,
Biz öğretmen olmuşuz, Türk’ü yaşatmak  için
İnandık bu gerçeğe, tekrar tekrar görmekten,
Biz şimdi öğretmeniz„ "MERİH"te yatmak için.

Kaç yıl aradan sonra, azmettik okumaya
Cehalet zincirini parçalayıp kırmaya
Bize hor bakanların karşısında durmaya
Biz şimdi öğretmeniz, „GÜNEŞ“’i tutmak için

Yıldızlar elimizde, heyecanımız diri,
Yaşımız geçtir; fakat bizden çıkacak biri,
Silecek ülkemize musallat olmuş kiri,
Biz şimdi öğretmeniz, „YURDU“ yaşatmak için

Hep birlikte and içtik, ufuklar aşacağız,
Semânin yollarında tek yürek coşacağız
Bekler bizi kaç güneş, yıldızlar koşacağız.
Biz şimdi öğretmeniz,"TUĞBA"dan tatmak için

İlim denen Kevser’in ırmağında yıkandık,
Yorulduk kimi zaman; fakat iksire kandık
Feyz aldık hocalardan, ilmin narıyla  yandık
İlmin bir tek harfinin kölesi olmak için
Biz şimdi öğretmeniz “GÜNEŞ“ i tutmak için (Kayseri, 28 Temmuz 2001) 
                           

MUSTAFA KEMAL DURUYOR BURALARDA

İnandık iman ettik, nice zorluklar aştık,
Bazan bora, kasırga, tufanla yollar aştık
Yedi düvel ordular, dünyalarla savaştık,

Korkma, Mustafa Kemal duruyor buralarda’
Ya, bu millet içinde; veya şu, sıralarda

Hattı müdafa yoktur sathı müdafa vardır,
Bilinmelidir ki bu satıh bütün vatandır
Muhtaç olduğun kudret damarlarında kandır

İşte, Mustafa Kemal duruyor buralarda
Ya, sizlerin  içinde; veya şu sıralarda

“Beni bir Türk anası doğurmadı mı?” derdi.
Türk anası doğurur; yine aranan ferdi
Ülkem mesut olacak; şüphesiz biter derdi

Elbet, Mustafa Kemal duruyor buralarda
Ya, milletin bağrında; veya şu sıralarda

Ülkümüz çağlar öte, agartada dolaşmak
Asrımız, süratince, samanyolları aşmak,
Atinin ufku açık, güneşlere yanaşmak

İnan, Mustafa Kemal duruyor buralarda
Ya, önümüzdeki safta; veya şu sıralarda

Yüksel, ey Türk;  göklerin sana hududu yoktur!
İlkeler var oldukça, sırtın pek, karnın toktur.
Sana bu yolculukta, ebedî yokluk yoktur.

Duy, işte Mustafa Kemal duruyor buralarda!
Ye sen ya ben, ya o; veya şu sıralarda. (Kayseri, 14 Kasım 2007)


BABAMA
        
Akkışla'nın taşına,                 
Baharına, kışına,          
Nasıl selam vereyim?            
Uğradım çok hışmına.                              

Temmuzunda kar yağdı.                 
Erişilmez bir dağdı.               
Babam gitti gideli         
Başıma taşlar yağdı.                                 

Bulutlardan gözyaşı,             
Kanlanmış gözün yaşı           
Ölüm körolsun gözün            
Zehrettin bana aşı,                                    

Ben nasıl olam şimdi.            
Yalınız kalam şimdi.              
Yenik düşmüş ölüme,            
Babasız kalam şimdi.                               

Çıktım çevrim taşına             
Vurdu felek başıma               
Babamı  aldı benden              
Koydu yalnız başıma.                              

Yüreğim yanar gayri,            
Kanar da kanar gayri,           
Bende hiç hal kalmadı           
Onulmaz yaram gayri.                              

Dedim ecel almadı.                
Vaktin daha dolmadı,            
Kabrine yüz sürmeğe,            
Vallah derman kalmadı.                                    

Babacığım ne çabuk,             
Gittin benden uzağa               
Bu dünyada yalınız               
Düşeriz bil, tuzağa  (Kayseri, 24 Temmuz 1990)


YIKAR BENİ,

Kanar yar ayıkar beni
Doğudaki gardaşımın,
Çığlıkları yıkar beni

Yıkar beni,
Hainlikler yıkar beni,
PKK’nın kahpeliği
Görüldükçe yıkar beni

Yıkar beni,
Istırabı yıkar beni.
Bosna’da yaşanan vahşet,
Can evimden yıkar beni.(Kayseri, 25 Temmuz 1990)


KIRILDI

Susmaz yürek kırıldı.
Israil’de kırıldı.
Filistinli dindaşımın,
Taşla kolu kırıldı.

Kırıldı.
Savurdu yel kırıldı.
Batı Trakya’da Türklük,
Vatanında kırıldı
Kırıldı.
Elim kolum kırıldı,
Karabağ’da gardaşımın
Boyunları kırıldı.(Kayseri, 27 Temmuz 1990)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder